Güneş her zamanki gibi camın kenarından yüzüme hafifçe gülümserken irisimdeki şeffaf tabaka karanlığı seçiyordu ve refleksif olarak daha çok sıkıyordum göz bebeğimi. Tabi göz bebeğim dedim. “Ümmülamı”.
Işığa hiç aldırış etmeden öylece masum ve huzurlu uyuyordu ki sıkı sıkı sarıldığımda daha çok sarmam için yalvarıyor gibiydi teni. Saçlarının her bir teli yüzümdeki karmaşık haritanın şehirlerindeki yerlerini almıştı çoktan. Dudağının kenarındaki kıvrımı ise gökyüzünde kendini salarak uçan martının kanatlarındaki ahengiyle reytinglere doymamış filmin izleme merakı uyandırıyordu her seferinde. Kokusu geceden kalma o narin ekşimtırak cazibeyle tüm yastığa sinip ciğerlerime taze bir hava solumanın keyfindeydim bu sabah.
Kadife gülüşüyle ve gözlerinin mavi aynasından bana bakarak;
“Merhaba… Merhaba asık suratlım. Hadi bırak artık kendini kahretmeyi, o günü düşünmeyi. Üzülme lütfen. Ben hep yanında, düşlerinde olacağım. Hep ziyaret edeceğim seni. Gözlerini her kapattığında yine sımsıkı sarıl bana. Sıcaklığını hep hissedeceğim. Hem beni de düşünme. Buralarda çok iyiyim. Seni hep bekleyeceğim benim tatlı ama bir o kadar da asık suratlım…”
Kaburgamın hemen altında derin bir sancıyla doğruldum. Cuma selası okunuyor. Ümmülamın selasının sesi gibi yankılanıyor kulaklarımda. Aldığım her nefeste sancı katlanılmaz bir hâl alıyor ki odanın boşluğunun soğukluğuyla doğrulamıyor adeta kötürüm vaziyette boş olan rutubeti seyrediyordum. Bugün 378. gün. Bugün Ümmülamın sokak ortasında bir mahluk tarafından sebepsiz bir şekilde katledilişinin 378. günü.
Ev hazırdı. Nikahımızı kıymıştık. Sade bir nikah olmasını istemişti ama ben onun güzelliğine sadeliğin sönük kalacağını söylerdim hep. Düğün olacaktı. Olmalıydı. Herkes bilecekti onun benim olduğunu. Benim Ümmülamın, karım olduğunu herkes bilmeliydi. Her şey tam takır işliyordu. Baldızlarımla beraber gelinlik alışverişine götürmüştüm o gün Ümmülamı. Düğüne bir hafta kalmıştı ki hiç telaş etmeden öyle sevgiyle ve neşeyle bakıyordu ki her işe, onun bu neşesine hayran olmamak elde değildi.
Düğünden önce gelini gelinlikle görmek kötü şans getirdiği için onları bırakıp işe gitmek mecburiyetinde olduğumdan o inanca her defasında lanet getirdim. Kim çıkardı ki böyle bir şeyi? Hurafeden ibaret işte. Hatta gelini gelinlikle görmeden gitmek kötü şansmış beyler. Siz siz olun karınızı, nişanlınızı gelinlikçide ya da sokakta bırakıp gitmeyin.
Baldızlarım gelinlikçiye girerken Ümmülam beni uğurluyordu. Onun dükkana girmesini beklemeden gittim. Heyecandan olsa gerek. Yerimde duramadığımdan onu öylece dükkana girmesini beklemeyemedim, bastım gaza. Aynalardan geriye doğru bakmadım bile.
İşe yeni varmıştım ki üst üste telefonum çalıyordu. Baldızlarımı Ümmülamdan habersiz, onun kararsız hallerini çekip atmaları için tembihlemiştim. Onları yakaladı kesin onun için arıyorlar herhalde diyip tebessüm ederken açtım telefonu.
Arkasını dönüp daha dükkana varamadan katledilmiş Ümmülam, “doğranarak”. Kaç kere güvenlik kamerasından izlediğimi hatırlamıyorum. Nasıl yere çöküşünü, kanlar içinde titreyişini. Kafasının sağ tarafa nasıl düştüğünü… Oracıkta gitmiş Ümmülam. Oracıkta kıyılmış…
Dondum öylece. Önce kanım dondu. Sonra evren durdu.
Ne yapmıştı? Kime ne yapmıştı? Birini mi öldürmüştü? Bir çocuğa taciz mi etmişti? Orasını burasını mı sergilemişti? Ahlaksızlık mı yapmıştı? Ha? Kime ne yapmıştı benim Ümmülam bunu hakedecek ne yapmıştı?
Sadece bir erkeğe gücü yetemeyeceğinden kurban seçilmişti. Mahlukun gözüne kestirdiği en masum ve en güçsüz seçilen kurban olmuştu Ümmülam.
Türkiye’ de katledilen sayısız kadın listesinde onun da adı vardı artık. Adı hep yaşayacaktı kalbimde oysaki. Bu listede olmamalıydı. Olmamalıydın Ümmülam…
Katilin cezası ne kadar uzun olursa olsun hiçbir katil hakettiği cezayı almıyor. Öyle bir adaletsizlik var ki ülkede suçlunun yaptığı hep yanına kâr kalıyor. Kadınların yaradılıştan güçsüzlüğü her zaman kurban olmaya hak tanınıyormuşçasına ellerinde ip, ağızlarında bantla yaşıyor her kadın. Sokağa adım atılamıyor. Haklarını savundukları an şiddete maruz kalınıyor ki artık şiddet demeye bin şahit ölümün avucunda ezilip büzülüyor kadınlar!
Ağızlarındaki lafı yutsunlar. Yemek yapsınlar, erkeğinin lafını ikiletmesinler. Sokakta yürümesinler. Açık giyinmesinler. Nefes almasınlar ki yaşamayı haketsinler değil mi?
Peki soruyorum size mahluklar!
Dünyaya bir kadının rahminden gelip dokuz ay karnından büyütmeye kadar size nefesi veren anneniz haketmedi mi o nefesi?
Siz açken tok gezmeyen kız kardeşiniz? Yaşamayı haketmedi mi?
Kendi kanınızdan olan annenizin size kıymadığı her an için bir kadına kıydığınızda o kanınızın her damlası kirli kan olarak dolaşır her hücrenizde.
#kadınaşiddetedurde#kadınaşiddetehayır