Her Türk asker mi doğar? Sosyal medyada dolaşırken karşıma çıkan bir video üzerine bazı serzenişlerim için kolları sıvamaya karar verdim. Video içeriğinden kısaca bahsetmek istiyorum önce.
20’li yaşlarında bir kız çalışma hayatında yaşadığı olumsuzluklardan dolayı çalışmak istemediğini, evde oturmak istediğini laf arasında aile evinden de memnun olmadığını araya sıkıştırarak söylüyordu. Bunun yerine sürekli evde oturmak, kitap okumak ve ukulele çalmak istediğini ve bunun için neler yapabileceğine dair sosyal medyadan tavsiyeler almaya çalışıyordu. Bakıldığında minimal, huzurlu, masum bir gelecek planı gibi görünüyor. Ama nedense ben bundan bu sonucu çıkaramadım. Çünkü video altına yapılan yorumlar da kızı destekler nitelikteydi. Gelen dört yüz küsur yorumun hepsi aynı hayalleri kuran gençlerden oluşuyordu.
Haddime midir, bilmem, akranlarımı eleştirmek. Çok bilmişlik taslayıp, görmüş geçirmiş bir ihtiyar gibi yakınıp dövünüyor görünmek istemiyorum. Benimkisi naçizane aynı toprakları, aynı tarihi, değerleri, vatanı paylaştığımız kardeşlerime ufak bir sitem. Elimizden alınan ve yerine tembellik aşılayan, bize ait olmadığını düşündüğüm hayallerimize çekidüzen vermemiz taraftarıyım.
Uzak bir sahil kasabasında, küçük bir kulübede, geceleri ateşler yakıp şarkılar söylediğiniz, gündüzleri kahve yudumlayıp dalgaları seyrettiğiniz bir yaşamı emeklilik hayatımıza saklamalıyız diye düşünüyorum. Çünkü henüz ülkemizin bize ihtiyacı olan bu dönemlerimizde balık tutup kitap okuyarak kabuğumuza çekilmek bir nevi geçmişe, tarihimize, atalarımızın emanetine saygısızlıktır. Korumak, yüceltmek ve bir dünya lideri konumuna getirmek ancak bizim ellerimizde.
Burada sisteme yapılan eleştirileri duyar gibiyim. Lisede matematik hocam “Sistemi eleştirmekle hiçbir yere varılmaz, bu tembellerin işidir.” derdi. Sistemi eleştirmek onu düzeltmek için hiçbir işlevi olmayan tembel tesellisidir bence de. Dünyada bir namımız olmasını istiyorsak bunu sadece tarihimizle değil geleceğe olan inancımızla başarabiliriz. Çünkü dünya ne kadar Türkiye’yi tanırsa yaptıklarımız o kadar kıymetli olacak. Dünyanın Türkiye’yi tanıması ise bizim ellerimizde.
Kendimizi keşfedip o alanda yapılabileceklere odaklanmalıyız. Yapacaklarımızda hep ortak bir amaç olmalı: Yaptıklarımla en iyi olup ülkeme ve insanlığa ne katkı sağlayabilirim? Bir psikolog olarak, bir doktor olarak, bir öğretmen olarak hatta bir sanatçı olarak… Yapmak istediklerimizi ülkemiz ve insanlık için faydalı bir hale çevirmemiz içimizde her daim canlı tutulması gereken bir heyecan olmalı.
İşte temelde elimizden alınmak istenen de bu; heyecanımız. Biz aziz ve yüce bir milletin evlatlarıyız. Tarih boyu nice kahramanlıklarla duyurmuşuz tüm cihana adımızı. Ama devir toprak kazanmak için savaş meydanlarında cenge tutuşma devri değil. Kalemlerin konuştuğu, zihinlerin yarıştığı bir medeniyet savaşındayız. “Her Türk asker doğar.” sözü sadece savaş meydanında, eli silahlı olmak demek değil. Her sahada güçlü, istikrarlı, idealist olmak demek. Bu yüzdendir ki bize bahşedilen meziyetleri arama yolunda olalım. İçimizde derinlerde bir yerde o inciye ulaştığımızda tüm dünyaya en iyisi olduğumuzu haykıralım. Suadiye’de bir evde kitap okuyup, gitar çalmak yerine elimizde meşalelerimizle etrafımızı aydınlatalım.
Belki bu dile getirdiklerim de çok uzak hayaller gibi görünüyor ama bu ülkenin genç gururlarına dönüp bakmanızı istiyorum. Bizlerden hiçbir farkı olmayan, Anadolu’nun bağrından kopup gelen yüzlerce kardeşim var yaptıklarını gördükçe inancımın arttığı. Onlar başarabildiyse, aynı sistemin kurbanı olan bu insanlar yapabildiyse biz neden başaramayalım? İstemek, azmetmek, inanmak… Tüm şifre bu üçünde gizli.