Kendine gel, ne zamandır uğramıyorsun… Bir şaman öğretisi der ki; doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz. Nehirler kendi suyunu içemez. Ağaçlar kendi meyvesini yiyemez.
Güneş kendisini ısıtamaz. Ay kendisi için parlamaz. Çiçekler kendisi için kokmaz. Toprak kendisi için doğurmaz. Rüzgar kendisi için esmez. Bulutlar kendi yağmurunda ıslanmaz. Doğanın anayasasında ilk madde şudur. ‘Her şey birbiri için yaşar! Birbiri için yaşamak doğanın kanunudur. ‘Eski çağlarda yürürlükte olan bir anlayıştır bu. Bütünlüğü anlatır, özü de iki cümledir. ‘Ben, biz olduğumuz zaman ben olurum. Ben, ben olduğum için; sen sensin.’
İnsan bu öğretinin çok dışında davransa da, hepimiz bütünlüğe hizmet eden birer yolcuyuz. Çoğunlukla hayat hepimizin gözlerini ve ellerini bağlayıp bir yerlere sürüklüyor. Sen farkına varmadan seni öyle bir evirip çeviriyor ki, tüm dengen kayboluyor, yönlerini şaşırıyorsun. Sonra pat diye gözlerini açıyor ve sana şanslar, tesadüfler, denk gelişler ile ilgili yeni bir pasta sunuyor. Her seferinde planladığından farklı bir oyun ve farklı bir sonuç ile karşılaşıyorsun. Hatta en çok ne beklersen aksine onun dışında farklı bir meyveyle, kremayla veriyor senin hakkını.
Sonra hep acabalara, hep plansız yaşamalara dönüyorsun. Emin olamıyorsun artık. Tahmin edilemeyen ve öngörülemeyen bu yolculuk için büyük planları bırakıyorsun. Dağın tepesinde birikmiş bir yatakta bekleyen su, nehirle buluşmaya karar verdiğinde, kendi yolunu çizerek bulması gibi, bir bir önüne geliyor olaylar. İnsan kendini nehrin akışına vermeye karar verdiğinde yaşadığını anlıyor ve var oluşuyla bütünleşiyor.
Ve sen, doğayla birlikte yaşadıkça hayata güveniyorsun. Önüne getirdiği her dilimi şaman öğretisindeki gibi saygıyla kabul ediyor ve tüm sürprizlerine, beklenmedik olaylarına ve seni döndüre döndüre söylediği yere getirmesine ses etmiyorsun.
Kurulmuş binlerce kader yolundan birini seçmen gerektiğinde, senin için yaratılan binlerce ihtimalden birine yolun düşüyor. Ve sen de buna ister şans, ister tevafuk, ister de denk geliş diyorsun.
Yollarının başkalarının yoluna değdiği anlarda başlayacak şamanın öğretisi. Kendin için yaşadıkça, başkasını da besleyen ‘var’ olmanın hazzını yaşayacaksın. Asla emin olamayacaksın ama yürümeye devam edeceksin özgürce. Yüzde yüz emin olmak diye bir şey yok çünkü bu hayatta. Emin olmayı beklersen geç kalırsın durağına. Salıncağa bindiğinde en mutlu an ellerini bırakmak olduğunu bildiğinden de, ‘var’ olurken ellerini bırakacak en uç noktalara çıkacaksın duygularının.
Dizlerinin gücü tükenip de derman kalmadığında, yüreğinde yeşeren bir tomurcuk gibi gelecek umut. O zaman başkasını beslediğini de unutmayacaksın. ‘Biz’ olduğunda daha çok ‘ben’ olduğunu fark edeceksin. Dibe vurup yıkıldığını düşündüğün her an ise, bir başkası ‘ben’ likten koparak ‘biz’ olmaya yetişecek sana.
Şamanların bir bildiği var unutma!
Sevgilerimle…