Kraliçe’nin paragrafı!… “Ne kadar az bilirsen o kadar iyi uyursun…” der Gorki; İzahını Satre yapar; “Uyursan gece biter, uyumazsan sen…”
Son noktayı da Freud koyar; “Çok uyumak kaçmaktır dostum, uyuyamamaksa yakalanmak…”
Birkaç adım geri çekilmek… Gittikçe daha çok uyumak…
“Benim artık yeni cevabım bu. Artık tepki vermek istemiyorum etrafımda yaşanan tüm olaylara. Mücadele etmiyorum. Kavga da etmiyorum. Artık nabzımı hissetmeyen ve beni anlamak istemeyenlere kendimi anlatmaya çalışmıyorum. Beni görmezlikten gelenlere kendimi göstermek istemiyorum. Sadece mesafemi korumak istiyorum.”
Kraliçe’nin son sözlerinden önceki, son önemli paragrafıydı dilinden çıkan kelimeleri.
“Sadece duyduklarım ile gördüklerim arasındaki samimiyetsizlik mesafesinde yaşadım onca ömrümü. Neticede ben değişmedim, fakat gözümü biraz daha açtım sadece.”
“Yavaşça batan bir gemiydi insan. Geminin inşa edilmesi ve batması kesindi aslında. Arasındakiler bir rüyadan ibaret. Ama insan; batarken gemi ilk kimin terk ettiğini, kimlerin ardına bile bakmadan gittiğini, kimlerin birkaç yüzle yaşadığını görüyormuş zamanla.”
Sıcak çayından bir yudum alırken oldukça yaş almış Kraliçe;
“Bir de iyi biriymiş gibi rol yapan insanlara bayılıyorum. Hayatımda hiçbir filmde böyle güzel rol kesenleri izlememiştim…” diyordu. Hem gülümsüyor hem de acı çayının damağında yayılmasına izin veriyordu.
“İnsanlar diyorum, bu raddeye öyle kolay gelmiyor. Boşuna susma evresine geçmiyor. Sustukça birikiyor yükleri, biriktikçe ağır geliyor ve susuyor. Ee tabii sonunda, ya haykırarak patlıyor bitiminde tahammülün, ya da sessizce uzaklaşıyor ilmek ilmek ördüğü hayatından. Herkesten ve her şeyden.”
“Bunca yıl sonra, bunca işin gücün bittiği yerde başlar insan ölümü düşünmeyi. Değiştiremediği şeyleri kabul ettiği anda da aslında çözer döngüyü. Benim ki biraz geç oldu, lakin hangimizin erken ki?”
Oysaki hayatı boyunca herkesin imrendiği bir hayat yaşamıştı Kraliçe. Hatasız, eksiksiz, muhteşem bir hayat.
Şimdi derin oymalı koltuğunda artık dik duramayan bedeni, çatallı sesiyle kimseye tesir de edemeyeceğini düşündüğü güçsüz bir son paragraftı söyledikleri.
“Zaman geçip, yaş almanın heyecanı bittiğinde başlıyor son masal. O tecrübe denen devasa yaşananlar çoğaldıkça azalıyor telaşların. Artık ne gidişler ne de bitişler yakıyor canını eskisi gibi. Ne de yeni başlangıçlar mideni alevlendiriyor.
Mesela, tek başınalığı seçmenin yalnız kalmış olmak olmadığını anlıyorsun. Delicesine savaştığın, fırtına gibi estiğin davaların yamuk bir tebessüm arasından kayıp gidiyor. O büyük korkuların en büyük derttaşın oluyor sonra.”
Fincandaki çayı gösteriyor titreyen parmağı.
“Şimdi anlıyorum tadını. Telaşsız içiyorum, biraz soğumasına izin veriyorum hatta. Geç kaldım biliyorum…”
“Menfaat beklemeden sana zevk veren şeylerin sayısı düştükçe, değer olayın bile değişiyor. Kaliteli bir kahveyi, ucuz sohbetlere tercih ediyor insan. Kışın kudretini, yazın sıcağına tercih ettiğin anda başlıyor, doğan her günün kıymeti. Günler kısa, geceler uzun…”
“Sahi, herkesin hikayesinin sonu değil miydi kendi kalbinden özür dilemeler?”
Eski bir çerçevedeki Büyük Kral’ın fotoğrafına bakarak devam ediyordu.
“İçimdeki acı gittikçe azaldı. Alıştım. Günler normale döndü. Ben her zamanki gibi kahvaltıda çorbayı, akşam yemeğinde peyniri seviyorum. Tıpkı gittiğin zamanlardaki gibi. Ama özlüyorum gülüşünü. Çok güzel gülerdin. Yaz gelmiş gibi, her şey yoluna girecekmiş gibi, kapı tıklandığında gelecekmişsin gibi, ağaçlar beyaz çiçek açtığında beni bahçeye çıkaracakmışsın gibi…
Doğarken bildiğim her şeyi şimdi unuttum. Bana geri kalan bundan başka bir şey olmadı koskoca ömürde.”
Ayağa kalkarak camın önüne gitti, bir müddet izledi bahçeyi. Ellerini arkasına bağlamış dudaklarını büzmüştü. Yılların yorgunluğu omuzlarında bir kitaptan aldı son sözlerini…
“Unutmuş gibi yaptığım her şeyi hatırlıyorum. Biliyorum hangi acımın hangi yarama denk geldiğini. Ve sırf bu yüzden Loriana, aynaya bakarken gözlerimi gözlerimden kaçırıyorum. Kimseye söyleme ama çok yoruldum…”
Sevgilerimle…