Milli olmak her alanda ve her ortamda önemli, bunu bu günlerde bir kez daha anlamış olduk. Bir futbol maçında hangi renkler olursa olsun sokaklara çıkıyor haykırıyoruz.
Bir topun bir fileye geçmesi milli bir başarı oluyor göğsümüzü kabartıyor. Bir bakıyoruz ki bir ülke düşünün eskilerden beri teknoloji yarışında özellikle kimya sanayinde varlığını ortaya koymuş tüm ülkelerin topraklarında kendi malı ile ekonomisini besliyor.
Filistin savaşı bu boyutta olmasaydı kimse bu kadar markayı tanımayacaktı. Raflarda özellikle en gözüken en mükemmel alanlarda ismini vermeyeceğim temizlik ve kozmetik ürünleri baş sırayı almış. Anlaşmalar yapılmış ürünler çekilmiş dükkanlar açılmış. Üniversite yıllarımda çok sevdiğim bir hocam “dünya küresel bazen çok küçük olduğunu göreceksiniz” derdi. Doğru söylediğini şimdi daha iyi anlıyorum. Yabancı sermayenin ülkemiz içerisine girmesi çoğu zaman birçok Türk şirketinin %51 hissesinin alınması ile sonuçlanıyor. Türk markaları yabancı ülkelerinin ekonomileri tarafından yönetiliyor.
Bir ülke öz sermayesi milli ürünler ile varlığını göstermek durumundadır. Üretim her zaman tüketimi hareketlendirir. Üretilmeyen bir tüketim dışa bağımlılık yaratır. Kendi varlığını ortaya koymayan ve sürekli borçlanarak yaşayan tüketici atıl bir toplumu oluşturur.
Teknoloji özellikle küçük yaştan genç beyinleri harekete geçirmelidir. Araştıran merak eden keşifler yapan bir eğitim sistemi içerisinde büyüyen çocuklar gelecek için hayırlı nesiller olacaktır. Öz tarihini tanımayan geçmişi hakkında hiçbir fikri olmayan ezberci gençlik gelecek için sadece para odaklı meslekleri tercih edecektir.
Her şeyin kötü olduğunu savunmuyorum. Güzel yerlerde çalışan genç mühendisler. Milli savunmasına önem veren bir dönemi de yaşıyoruz. Eğitim ailede başlayıp okullarda devam ediyor. Öyle ise inancımızı hayatımızı çocuklarımıza doğru ve düzgün yansıtmalıyız. Anne ve baba da kendini geliştirmeli çocukları ile o süreci yaşamalıdır.