Savaşın pek bildiğidir en çok masumların canını yakmak. Bugün Suriye iç savaşında ailelerini kaybeden hayatta kalma şansı olan çocuklardan bahsedeceğim.
Geçmiş haftalarda Suriye sahasında gördüklerimi anlatmam, yaşamayanlar için anlaması güç bir durum. Dolayısıyla duygusal içeriklerden elimden geldiğince kaçınacağım ki olayın ehemmiyetinin ve ciddiyetinin farkına olabildiğince maneviyattan bağımsız şekilde yaklaşabilelim.
Ben UNICEF‘in yalancısıyım, 2011 – 2020 yılları arasında Suriye’de 12.000 çocuk yaşamını yitirmiş. Pek tabi bu kadar sanmayın nitekim bu kaydı tutabilen kısmı. Bilmeseniz daha iyi ancak belki filmlerden şahit olmuşsunuzdur, tepeden düşen bombanın vücuttaki etkisine. Hele ki bahsi geçen minicik bir bedense. Hayatını kaybetmeyen şanslı kesime gelelim; 1 Haziran 2021 yılı itibariyle yani bugünden yaklaşık 8 ay öncesine kadar tahmini 110.000 ölen insan var. Kimi kaynaklar bu sayıyı 400.000’in üzerinde gösteriyor ki aradaki uçurumun sebebini düşen bombaların bedene verdiği zarar ölçüsünde değerlendirebilirsiniz.
Konumuz; çoğunlukla babası bazen de annesi şehit olan minikler. Bu arkadaşlar, genelde anneleriyle birlikte çadır topluluklarında (kent demeyeceğim çok organize düşünülüyor) sosyal yaşamdan tamamen izole yaşamaya çalışıyorlar. Peki bu ne demek ? Şöyle anlatayım; baktığınız her yerin çamur kaplı olduğunu, ayaklarınızda ayakkabı varsa şanslı olduğunuzu ve havanında buz gibi olduğunu öncelikle hayal edelim.
Sonrasında bu görsele bir de yer yer su birikintileri yerleştirelim ki böylece koşmamız, oyunlar oynamamız dolayısıyla bir çocuğun akla gelen yapabileceği hemen her aktiviteyi yok edelim. Gün boyunca yapabilecekleriniz; soğuktan korunarak hayatta kalmak (haftalık 100 kişilik yerleşimlerde ortalama 5 çocuk donarak ölüyor), varsa yemeğiniz afiyet olsun ve havaların ısınmasını beklemek. Kardeşlerinizle araç gerektirmeden oyunlar üretebilirsiniz aslında yada çamur deryalarında zıplayıp, koşturup belki saklanıp (saklambaç) enerjinizi atmayı deneyebilirsiniz. Çünkü başka şansınız yok !
Şimdi bu durum çadırda yaşayan yetim minikler için. İdlib’in güvenli bölgesine (hiç güvenli değil aslında patlama sesleri duyuluyor) doğru ilerlediğimizde biraz daha topluma karışmış çocuklar görmek mümkün. Burada sıkıntı ne biliyor musunuz ? Bu çocukların bazılarını savaşa dahil ediyorlar yani basit manada ellerine silahı tutuşturuyorlar.
Aslında bu kesim biraz daha yaşı büyükler için geçerli yani en azından silahı taşıyabilmesi gerekir öyle değil mi ? Zaten anladığım kadarıyla Birleşmiş Milletler’e göre çocuk olma yaş sınırı 18 ancak bu durum Suriye’de 13 civarı. Heh gelelim Levent neden 13 dedi ? Bunun temelinde ne yatıyor. Hemen anlatıyorum; ilgili bölgede bir devlet yönetimi bulunmuyor. Dolayısıyla yönetim Heyetu Tahriru’ş Şam denen bir örgütün elinde. (Ek. Devlet olmanın şartlarına bakılabilir ne alaka o zaman diyen arkadaşlarım için) Dolayısıyla bir düzen var diyemeyiz rahatlıkla her yer karman çorman deriz.
Trafik serbest, akıllı olanlar sağdan gidip soldan gelirken geri kalanlar tamamen özgür. Her an arabanın altında kalabilirsiniz. Burada yakaladığım bir şey var hemen oracıkta araştırdım anlatacağım. Yollarda bulunan kasisler aşırı yüksek. Nasıl diyelim, şöyle düşünün yüksekliği aşırı yüksek ve genişliği çok dar. Biraz İskandinav ülkelerine bakılacak olursa bu kasisler yüksek değil ancak geniş olur.
Detaydan birlikte çıkaracağımız sonuca bakın şimdi; toplumsal ahlaki değerleri yüksek olan ve etik kuramları benimsemiş ülkelerde kasis pek fazla kullanılmaz. Oralardaki insanlar bilinçli olarak belli başlı uyarıları “görür” ve uygular. Dolayısıyla fiziksel bir önleme gerek kalmaz. Bu durumun tersi ülkelerde ise insanların ilgili karakteristik özellikleri gelişmemiş olduğundan mecburen fiziksel önlemler alarak işi insanlara bırakmazmış kural koyucular. Bunu ülkenin tamamı olarak düşünmeyelim nitekim belli başlı şehirlerde, şehirlerin dahi mahalle ve sokaklarında bu durum farklılıklar göstermektedir. Bu kuralı eğer bana inanmıyorsanız gözlemleyerek test edebilirsiniz.
Şimdi gelelim Suriye’nin kasislerine! Bakın nereden ne çıkacak.
Yerli bireylerin bu durumu açıklama yöntemi şu; Suriye İç Savaş’ı sebebiyle muhaliflerin son kalesi olan İdlib, mevcudiyet bakımından aşırı derecede fazla çocuk barındırıyor. Bu oransal olarak çünkü babaları çoğunun yok. Henüz yukarılarda bahsettiğim çocukların oyun alanının olmamasıyla benim meşhur kasis örneğim birleştiğinde, dediklerine göre her sokaktan çocuk fırlama ihtimali varmış. Yahu saçmalık bu! gayet denebilir ancak realite bu. Sokak ve caddelerde tamamen kargaşa hakim, çocukların oyun alanları bu sokak ve caddeler.
Velhasıl kelam, trafikte ölen çocuk sayısı hayli fazla. Arkadaşlarda çözüm olarak kasisleri yükseltmekte bulmuşlar. Park yapsanıza ! Yapmışlar yapmışlar da bakım yapacak belediye yok ki. Oralar da tehlikeli demir yığınlarına dönüşmüş. Bu konuyu bu denli uzun uzun anlatmamın sebebi ufaktan gözünüzün önüne şehirdeki yaşamın resmini çizdirebilmek.
En zor kısma geldik, “kız çocuklar”. Yukarıda bahsettiğim örgüt yumuşak, korkutmadan bir şeriat yönetimini (yok böyle bir yönetim şekli ben söyledim) topluma entegre ederek alıştırmaya çalışıyor. Bunu kız çocukları üzerinde nasıl yaptığından biraz bahsedeyim sizleri sıkmadan. Şimdi öncelikle 13 yaşından küçük bir kız çocuğuysanız önerilen dini olarak kapanmanız. Arkadaşlarınızla birlikte çok bağırmadan oyunlar oynayabilir, belki özel günlerde danslar edebilirsiniz (abartmadan ve alçak sesle). Sonrasında 13 yaşınıza geldiğinizde kapanmak zorundasınız. Bu duruma ek olarak artık sizlerin oyun oynamak, topluma karışmak, arkadaşlarınızla (akrabanız, komşunuz değilse) görüşmeniz pek hoş değil. Yalnız kalmalısınız ki, muhtaç kalasınız. Muhtaç kalasınız ki… Evlenesiniz.
Minik bir anı : Arkadaşlarımla birlikte İdlib’de bir yetim kampına gittik. Bu kampa girdiğimizde bize çok tatlı bir karşılama töreni hazırlamışlardı. Minik kız çocukları danslar etti bizde izledik. Sonrasında kendilerine balon şişirmek suretiyle oyunlar oynamaya başladık. Balonu havaya atınca bilirsiniz rüzgarın yönüne doğru gider. Sevgili okurlarım, çizgi çekmişler ! (Uluslararası İlişkilerciler bilir; Güvenlikleştirme) Çizginin bu tarafına biraz büyük (13 yaş üzeri) kızların geçmesi yasak. Yahu balon kaçıyor o tarafa patlatıyorlar balonları veya tekrar içeri atıyorlar. Dayanamayıp oyun oynamak isteyen kızları da bağırarak çizginin arkasına itiyorlar. Acımasızca öyle değil mi ?
Sonlara yaklaşırken, ilerleyen yıllarda bu örneklerin daha vahimleriyle karşılaşacağımızın sinyallerini de işittik. Onu da açıklayayım hadi sizlere. Alakalı yönetim yetim kamplarını kapatıyor. Bunun sebebi olarak ise buralarda yaşayan insanların topluma uyum ve entegrelerinin sağlanması. Ne güzel fikir ! Hayır efendim maalesef değil. Nitekim orada kalarak hayatta kalabilen binlerce çocuk var. Ne olacak bu çocuklar ? İyi ihtimalle çadır bulacaklar. Kötü ihtimalle ? Erkekler çocuk asker olacak. Kızlar mı ? Evlenecekler efendim. Muhtemelen bu zorla olacak. Tecavüz ? Zorla alıkoyma ? Bazen de satılacaklar. Nasıl ? Tüyleri diken diken eden bir senaryo değil mi ? Ancak bu bir film senaryosu değil tamamen gerçek !
Savaş 11 yaşında. Yani 13 yaşında bir çocuk 2 yaşından beri bu savaşı tadıyor. Bu ne demek ? Şu demek; dünyayı yaşadığı bu iğrençlikten ibaret sanıyor. Zaten özellikle çocukları gerçekleri görmesinler diye toplumdan olabildiğine izole büyütmeye çalışıyorlar ki ilerde isyan bayrağını çekmesinler dünyanın aslında öyle bir yer olmadığını görüp. Sıcak evimde yazıyorum bunları aslına bakılırsa gerçek dünya orasıdır bilemiyorum buna siz karar verin hadi. Ya arkadaşıma zorla tülbent taktırdılar kızlar görüp açık da yaşanabileceklerini öğrenmesinler diye. Ucundan çıkan saçı görüp böyle durabilir misin, kızmıyorlar mı ? diye soruyor yavrucak.
Sonuç olarak, sadece çok zor ve çok kötü. Acımak değil bu. Bize göstermiyorlar, öğretmiyorlar. Hep teorik yaklaşıyorlar şu ülke şunu yaptı bu ülke bunu yaptı. Yahu insanlar işte bu halde o yapılanlardan dolayı. Birileri de çıkıp yazsın göstersin değil mi ? Yapamazlar efendim, giremezler oralara kolay kolay maalesef. Siz kardeşinize bakmayın sahip olduğum iş vasıtasıyla dahil olabildim sınır ötesine.
Şimdi yazımızın sonuna geldik, umuyorum böylesi bir durumu sizleri çok sıkmadan anlatmayı becerebilmişimdir. Gerçekten okuyanlarıma şükran duyuyorum, teşekkür ederim. Bu mecra benim için çok değerli nitekim konuşmayı pek sevmem.
Kendinize çok dikkat edin. Anlattıklarımdan ağır değilse yaşadıklarınız güler yüzünüzden tasarruf etmemeyi öneriyorum.
Kalın sağlıcakla.