“Şayet peygamberlik çile çekilerek kazanılan bir şey olsaydı, onu Adî elde ederdi” bu sözü Ezidiler’in Peygamber olarak kabul ettiği Adiyy bin Müsafir için Türkiye’deki tarikatların çoğunun lider olarak kabul ettiği Abdülkadir Geylani Hazretleri söylüyor.
Eee! Bir manifest yaparken kırk kere düşünmek gerekiyor demek ki. Peki böyle bir sözü niçin söyledi, ona gelelim. Adiyy bin Müsafir aslında bir Sufi yani tasavvuf ehlinden bir tanesi, yaşadığı dönemde bu inanç doğrultusunda hareket etmiş. Moğol istilalarından sonra oluşan boşlukla birlikte Ezidilik gibi birçok farklı görüşü temsil edecek konuma varmış. Bir önceki yazımda tasavvuf parodisi diye bir başlık atmıştım. Aslında o yazıyı doğru bir şekilde okursanız böyle bir sonucun niçin ortaya çıktığını daha iyi anlayacaksınız. Tasavvufta diyalektik düşüncenin nirvanası yaşanır. Öyle bir çizgidir ki bu, iyiyi ve kötüyü ayırt etmeyi ortadan kaldırabilir. Aslında temelsel olarak öğreti bu değildir ama insanlarda bu tip eğilimler oluşturabiliyor. Öyle ki farklı bir dini bile İslamiyetin önüne koyabiliyor.
Birçok kaynakta Zerdüştilik inancından doğduğu daha sonra müstakil bir din halini aldığı iddiası hakim. Anlaşılan benim okumalarıma göre birçok dinin etkisinde kalmış. Zira çok boyutlu bir coğrafyada yaşayan bu kadar küçük bir halkın diğer halklardan ve inançlardan etkilenmesi olası. Onları farklı kılan tek şey bakış açıları. Düşmüş Melek olarak adlandırılan Melek Tavus ( Şeytan) Tanrı Ezda ile birlikte yaratma gücüne sahip ve dünyadaki bütün sistemin düzenleyicisi konumundadır. Aşırı kapalı bir din biçiminde gelişmiş. Sonradan Ezidi olmak gibi bir imkan yok. Bu dinin mensupları başka bir dinin mensupları ile evlenmeleri durumunda aforoz edilebiliyorlar. Hatta abartırsak ölüm cezası bile mevcut. Diğer dinlerde olduğu gibi bu dinin mitolojisinde de kadın kötülüğü temsil eden konumda. Şimdilerde Irak, İran, Türkiye, Ermenistan, Rusya gibi bölgelerde bir milyona yakın Ezidi’nin yaşadığı tahmin ediliyor. Sadece bir gruba ait bir dinin gerçek din olma gibi bir ihtimali yok ama tabii ki herkes kadar yaşama hakkına sahip. Tarih boyunca bu bölgede büyük zulümlere uğrayan Ezidi halkı çoğunlukla Avrupa’ya göç etmiş durumda.
Şeytanın evlatları diye hakaretlere uğrayan kendi kutsallarını bile deklere etmekten uzak bir halde günümüze kadar gelebilmişler. Sizi terimlere boğmadan şunu söyleyebilirim ki yazımızın başında olduğu gibi diyalektik ifadesi bu dinin varoluş sebebi gibi bir şey. Her iyinin içinde bir kötü her kötünün içinde bir iyi var demekten şeytanı bile asıl Melek konumuna getirebilmişler. Açıkçası benim ilgimi çeken bir konuydu. Detaylı okumalardan sonra bu dinin birçok çarpık ve insani olmayan kurallarına rastladım. İsteyen inansın! Ben buradan da bohçamı toplayıp gidiyorum. Ha bir de şunu söyleyeyim: Yezit soyundan gelmiyorlar. Ezidi ifadesi Tanrı Ezra( Zazaca Mazda)ifadesinden doğmuştur sadece.