Son günlerde sık sık kredi kısıtları, kredi faizlerinde yükselme, yeni kredi kartı düzenlemeleri görüyoruz. Politika faizindeki yükselişleri de göz önüne aldığımız zaman bunun parasal sıkılaşma olduğu artık açık bir şekilde budur.
Peki bu parasal sıkılaşma bizi nasıl etkiler? Çok basit bir örnekle anlatalım:
Evinizin karşısında bir A toptancısı var. Şimdi bu toptancının ticareti esnasında sürekli nakit kullanma şansı yok, kredi çekmesi gerekebiliyor veya borçlanmaya gitmesi gerekiyor. Kredi aldığını varsayalım, krediyi aldıktan sonra bunu belli bir faizle ödemesi gerekiyor. Eğer ki faizler artarsa bu toptancının maliyeti artar ve iki senaryo ortaya çıkar. Ya artan maliyetlerden dolayı daha az alım-satım işlemi yapar ve alışverişteki bu düşüşün sonucunda enflasyon düşer ama aynı zamanda da piyasa daralmaya gider ve işsizlik artar. Ya da artan maliyetlerle mücadele edemez ve iflas eder, bu iflasın ardından o toptancıdan alacağı olanlar sıkıntıya düşer (burada verdiği kredi batan banka da var) ve bu da yeni iflaslara yol açar (bu 2001 krizinde yaşanan).
Parasal sıkılaşma kesinlikle hoş bir şey değil ancak bazı durumlarda zorunlu olabilir (gerçi burada farklı bakış açıları var ama ben ana akım teoriye göre yazacağım). Düzgün planlanmış bir ekonomi politikası ile bu parasal sıkılaşmanın daha az can yakması sağlanabilir (elbette siyasi kararlar alınıp üst sınıfa vergi getirme metodu da denenebilir ama ne kadar başarılı olur tartışılır). Ancak parasal sıkılaşmaya “acı reçete” denmesi de boşuna değil.
Kısacası acı reçete can yakmaya başladı ve muhtemelen seçimlerin birkaç ay öncesine kadar da can yakmaya devam edecek.