Anna Şokta… Hala gülüyorum… Böylesine komik bir olaya gülmek, uzun zamandır özlediğim bir şeydi.
Yoğun bir günün ardından kendimi koltuğa çuval yığını gibi koymamla şekerleme yapmaya başlamam bir oldu. Televizyonda açık olan haberler ninni gibi gelmeye başlamıştı bile. Belli belirsiz kelimeler zihnime vur kaç oyunu oynuyor; haber metinlerinin arasından dolar, fatura, meclis, kar, Isparta, elektrik cımbızla seçiyordu beynim.
Tam gözlerim kaydı ki; haberlerde bilmem kaç sterlin değerindeki tabloya birinin “göz” çizdiğini işittim. Anında açıldı algılarım. Gözlerimi aralamamla tablodaki tükenmez kalemle çizilmiş gözleri fark ettim.
Ve bastım kahkahayı…
Rusya’da canı sıkılan atmış yaşındaki bir güvenlik görevlisi dünyaya manşet olmuş.
Neden?
Sen git, çalıştığın galerideki değerli tablolardan birine mavi tükenmez kalem ile “göz” çiz. Hem de işe girdiği ilk gün. Olaydan sonra birkaç gün boyunca işe de gelme. Telefonunu kapatarak hayatına devam et.
Olay sonra patlamış. Orası ayrı trajikomik tabi. Galeri küratörü önce, güvenlik görevlisinin yaşananlardan dolayı çok üzgün olduğunu söylemiş.
İşler değişip de bunun suç olduğuna karar veren galerinin ileri gelenleri gidip polise şikayet etmiş. Amma velakin ciddiye bile almamış polis bu konuyu ve şikayeti kapatmış. Ne zaman ki kültür bakanlığı devreye girmiş, o zaman gündem olmuş dünyaya.
Ama amcam o zaman çok sinirlenmiş ve açılan soruşturmadan dolayı hoşnutsuz olmuş.
Ah be huysuz amca, nereden aklına geldi? Nasıl bir yaramazlık yapmak istedin? Ya da bu kadar canını sıkan olay neydi gözünü seveyim? Nasıl bir can sıkılması 750.000 sterlin değerindeki tabloya yuvarlak göz kondurabilir?
İşin hem hayret verici hem güldürücü tarafı da, “her yerde kamera olduğundan, bu içeriden yapılan bir eylem” diye haber yapılması. O zamana kadar sessiz kalan galerinin bu iddiaları reddetmesi. Akılları başlarına gelince de yaklaşık yirmi gün sonra polise şikayette bulunmaları.
Yine ardından küratör ‘efsane!’ bir açıklama yapılıyor tabi. “Güvenlik görevlisi galerinin damgasını taşıyan bir tükenmez kalemle tabloya göz çizmiş. Onu bunu yapmaya iten şeyin ne olduğunu bilmiyoruz ancak bir an için aklını kaybetmiş gibi davrandığını düşünüyoruz.”
Allasen; ‘Rusya’sın sen bi’ kendine gel…
Gündemin savaş mesela… Ciddi ciddi Avrupa’ya, Nato’ya kafa tutan memleketsin…
Bak ciddiye almayacağız seni artık…
Putin ile Macron’un görüşmesinde masanın tahterevalliye çevrilmiş videosundan sonra, bir de tükenmez kalem çizilmiş Anna Leporskaya’nın “Üç Figür” tablosunu görmek…
Canım Anna’cığım, senin ve tablonun toprağı bol olsun diyeceğim ama tablo şükür etmek gerekir kurtarılabilir durumdaymış.
Özür dilerim, tabloya bakınca hala gülüyorum.
Sanat; sanat olalı böyle işkence görmemiş olabilir…
Bir de haberi duyunca aklıma gelen şu oldu.
Biz “gazeteciliğin” en tepelerde olduğu günlerde, haberi ağır mürekkep kokulu şıkır şıkır gazete sayfalarından okuduğumuz zamanlarda, üçüncü hamur olmasına rağmen atmaya kıyamaz; mavi tükenmez kalem ile kadın sanatçıların resimlerine bıyık ve sakal, erkek sanatçıların dudaklarının üzerine ben ve saçlarına toka çizen nesiliz. Ön dişlerini de boyayarak çürük yapmamızı da atlamayayım.
Hatta gazetenin boş olan alt ve üst kısımlarına telefon numarası yazıp, kolayca yırtar, o kağıt parçalarını sonra yazarız diye fihristli telefon defterimizin arasına koyan insanlarız.
Tabloya göz çizmek çok da şok etmedi, değil mi?
Sevgilerimle…