Sevgili okurlar; Felsefe hayatın kendisidir… Ve. Biz bireyler felsefece düşünmenin ustaları olmalıyız…
Felsefe, (latince ;philosophia), bilgi ve bilgelik sevgisi, anlamındadır.
Temelinde; merak ve araştırma duygusu vardır.
Merak ve araştırma insanı gerçek bilgiye ulaştırır.
Savunduğumuz bir görüş ya da düşünce akıl yürütmeye, ayrıntılı olarak incelenmedikçe felsefi sayılmaz..
Ama biz insanlar; “hep mutlu olma”nın bencilliği yüzünden felsefece düşünemiyoruz bile…
Oysa varlık olarak insan, “akıl’ ile donatılmışken; kendini ‘akıl dışı” yapmayı ve yaşamayı nasıl başarmıştır, hayret verici değil mi?
Yani bu kadar ayrıntıları düşünerek yaşarken felsefi düşünce hayatımızın neresinde?
Düşünme tekniğimizin gelişmesi lazım bence;
Nedir düşünce?
Bir sorun üzerinde; akıl yürütme, zihin yorma, muhakeme etme, ve fikir üretmektir…
“Yaratıcı, eleştirel , yansıtıcı ve üst bilişsel” düşünmeliyiz biz insanlar …
Tanımlayalım isterseniz birlikte;
-Yaratıcı düşünmek;
Düşünen, üreten, yeniliklere açık, eski sorunlara yeni çözüm yolları bularak,
Yenilikle birlikte değişime açık,
Alışkanlıkların dışına çıkarak,
Sorunlara alternatif çözümler bularak ,
Eski ve yeni olaylar arasında yeni tahliller yaratma becerisidir.
-Eleştirel düşünmek;
Sorgulayarak, şüpheci yaklaşımda bulunarak,
Olaylara ve sorunlara çok yönlü bakabilerek,
Özgür düşünerek, yeniliklere hoşgörüyle yaklaşarak,
Analitik, açık fikirli, tarafsız olabilmektir.
-Yansıtıcı düşünerek;
Karşı karşıya kaldığımız sorunları ve çözümleri gerçek hayatımıza uygulayarak,
Geleceği düşünerek, yaşamamızı sağlar ve bizi geliştirir.
-Üst bilişsel ise;
Kişinin kendi düşüncesinden, öğrenme sürecini yorumlayarak, hedeflerini belirleyip, gelecek planlaması yapabilmesidir.
Kendine akılcı bir ortam yaratmasıdır.
Yani sevgili okurlar;
Hayatımız boyunca her alandaki düşünme şekillerimiz ; “mantıklı ve felsefece düşünme”nin ürünü olmalıdır…
Felsefi düşünmeyi hafife almayın lütfen,
İnsanoğlunun binlerce yıllık emeğidir…
Eğer yeterince felsefi düşünürsek tüm sorunların üstesinden ustalıkla geliriz unutmayın!…
Tıpkı bizden önceki “Atalarımız” gibi.