Enkaz altındakilerin imdat çığlıkları, yardım isteyenlerin feryatları, oradan oraya yardım için koşturan insanlar Aklımda kalan tek cümlelik soru “Sesimi duyan var mı?”
17 Ağustos 1999
Saat:03:02 ..
Şiddet:7,5
Ve hâlâ kayıp 5840 kişi
Gecenin bir yarısı.. Bir anda sallanmaya başladı yer küre. İnsanlar neye uğradığını bilemeden binalar üstlerine yıkıldı. “Aman Allah’ım bu başımıza gelen ne? Kıyamet mi kopuyor? Annem, babam, eşim, çocuğum buradaydı şimdi yoklar neredeler? Ben üçüncü katta oturuyordum şimdi evim birinci kata inmiş bina çökmüş bina. Yardım edin kurtarın bizi..” diyen insanların çığlıkları , gözyaşları sardı ortalığı. Gerisi zaten toz duman. Tüm ülke acı dolu bir sabaha uyandık.
Dün gibi hatırlıyorum lise sona geçmiştim ve yaz tatili için yazlıktaydık ma aile. Ankara’dan komşumuz aradı babamı “Abi çok şiddetli bir deprem oldu bizimkilerde orada sizde oradasınız hepiniz iyi misiniz? Ne durumdasınız?” diye. Çok şükür bizler iyiydik ama yaşanan acının hiç bir boyutundan haberimiz yoktu çünkü elektrik kesikti. Pilli bir radyomuz vardı oradan dinliyorduk olanları üzülerek. Ama ne zaman elektrik geldi televizyonu açtık “Aman Allah’ım bu nasıl bir şey?” dedik birbirimize. Acının boyutu tarif edilemezdi.
Enkaz altındakilerin imdat çığlıkları, yardım isteyen feryatları, ambulans sirenleri, oradan oraya yardım için koşturan canhıraş çalışan ekiplerin görüntüsü anlatılabilir değil üzerinden bunca yıl geçmiş olmasına rağmen. Aklımda kalan tek cümlelik soru “Sesimi duyan var mı??” O soruya yanıt geldiği an ekipten biri “Durun susun ses var.” dediği zaman ve o enkaz altından biri sağ salim kurtarıldığı zamanki sevinç gözyaşları bu hayatta paha biçilemeyecek tek şey sanırım
Ama o tek cümlelik soruya yanıt alamayış kadar bu soruya verilecek yanıtı beklemek kadar acı ve zor bir şey olamaz diye düşünüyorum. Enkaz altındaki sevdiklerinin kurtarılmasını beklemek ve bu bekleyişte hiç bir şey yapamamak kadar büyük bir çaresizliği düşünemiyorum düşünmeyi bırakın hayal dahi edemiyorum.
O çığlıkları o gözyaşlarını ömrüm boyunca unutamam herhalde. O çaresizlik anı tarif edilemez.
Araştırmalar yapıldı bu binalar neden çöktü bunca insan niye öldü diye? Binanın inşaatında deniz kumu kullanılmış dediler yok o dediler yok bu dediler. Kimi müteahhitler tutuklandı hapis yattı çıktı ama acı hâlâ aynı ilk günkü gibi. Yitip gidenlerin geri gelmeyeceği gerçeği acı bir tokat her gün patlıyor yüzümüzde. Bizler için hayat devam ediyor belki ama gidip bu acıyı yaşayanlara soralım ne diyecekler? Onlar için zaman durdu ve artık hiç bir şey eskisi gibi değil.
O zamandan şimdi için ders çıkarabildik mi derseniz ben kendi adıma elimden geleni yapıyorum diyebilirim ama bu konuda çok başarılı mıyım derseniz sanmıyorum. Sizi bilmem ama deprem anlarında ki İzmir’de de yaşanıyor depremler bende öyle bir afallama oluyor ki dostlar sanki beynim boşalıyor gidiyor tamam bir şeyler yapmam lazım biliyorum ama ne yapacağım nasıl yapacağım işte o kısım yok oluyor koskocaman bir boşluk hissediyorum beynimin içinde. Adımı unutuyorum desem yeri.. İşte bu boşluk geçince ” Deprem oluyor dışarı çıkmam lazım” diyorum ve hemen dışarı atıyorum kendimi. Sizde böyle hissediyor musunuz?
Bir de binaların sağlamlığı çok önemliymiş bu konuda. Gerekli önlemler alınmadan gerekli sağlamlık testleri yapılmadan bina yapılmasına izin verilmiyor artık ki doğru olan da bu. Hani derler “Deprem öldürmez bina öldürür.” çok doğru.
O dönem için kimseyi suçlamanın yok deniz kumu kullanılmış yok demiri az yok çimentosu iyi değil demenin faydası yok artık çünkü giden geri gelmeyecek ve zaten ilk günkü gibi taze olan acılar daha da depreşecek.
Yapılabilecek tek şey yitip gidenler için dua etmek rahmet dilemek ve bundan sonrası için gerekli tedbirleri almak. Çünkü biz deprem ülkesiyiz. Rahmetli Ahmet Mete Işıkara hocamızın dediği gibi “Deprem olacak bu bir gerçek” En az zararla kurtulmak için elimizden geleni yapmalıyız.
Son olarak yitip giden canlar için sizlerden dua rica ediyorum ve Allah’tan bir daha böyle acılar yaşamayalım diliyorum.