Ülkemizin ilk 1000 Bilgisayar Mühendisleri arasına girmiş, çok değerli bir büyüğüm olan Ümit Karaçivi ile bilgisayar mühendisliği ve hayata dair notlar.
Maalesef ki ülkemizde özellikle de gençlerimizde zor koşullar sebebi ile yurt dışı hayali bulunmaktadır. Gençlerimiz ülkemizde yaşanan ekonomik sıkıntılar için yurt dışını adeta bir kurtarıcı mahiyetinde görmektedir. Bu durum; gençlerimizin ülkemizi sevmediklerinden dolayı değil bilâkis sorumluluklarını, zorunluluklarını çok daha iyi fırsatlar içerisinde yerine getirebilmeyi arzu etmelerinden kaynaklanmaktadır.
Bu çeşitli sorunların menşeini, çözüm yollarını öğrenebilmek için tabir-i câiz ise 40 fırın ekmek yemiş insanlarımızın engin tecrübelerinden ve düşüncelerinden faydalanmanın, kaynak yolların başında geldiğini düşünüyorum. Bundan dolayı ülkemizin ilk 1000 Bilgisayar Mühendisleri arasına girmiş, çok değerli bir büyüğüm olan Sn. Ümit Karaçivi beyefendi ile bir Röportaj yaptık.
Aşağıdaki yayımladığım bu Röportaj umarım bazı sorunlara bir nevi ışık mahiyetinde olur. Kendisine engin tecrübelerinden ve düşüncelerinden faydalanmak fırsatını bizlere verdiği için sonsuz şükranlarımı ve minnettarlıklarımı iletiyorum.
Bize kısaca kendinizi hangi kelimelerle anlatabilirsiniz?
Ümit Karaçivi: Bazen çok düşünen, her şeyi düşünmeye çalışan, bundan dolayı da bazen zaman kaybeden, bundan dolayı kendine kızma eğiliminde olan, yaşadıklarından elinden geldiğince ders çıkartmaya çalışan, hep pozitif bakan, farklılık yaratmaya çalışan, bazen kalıplarına sığmayan, gerektiğinde kendini zorlayan, MS rahatsızlığı ile mücadelesinden kendince galip çıkmış, bazen mantık çerçevesinde olmak şartıyla gözü kara olabilen biriyimdir kısaca.
Sizi Türkiye’nin mezun olan ilk 1000 Bilgisayar Mühendisi arasında yer almaya iten nedenler nelerdir? Buna nasıl karar verdiniz?
Ümit Karaçivi: İstanbul Teknik Üniversitesi’ne 1982 yılında girdiğimde o zamanlarda Elektrik-Elektronik Fakültesine bağlı, eski ismi “Kontrol ve Bilgisayar Mühendisliği” olan bir bölümdü. Şimdiler de ismi değişti. Ayrı bir fakülte oldu. Böyle bir bölüm olarak da 1980 yılında kurulmuştu. Dolayısı ile Türkiye’de o zamanlarda çok bilinmeyen, ne olduğu konusunda da üzerinde çok bir bilgi sahibi olunmayan bir bölümdü. Keza benim de bölüm hakkında çok, hatta ve hatta hiçbir bilgim yoktu. O zamanlar ki bizlerin düşünceleri bir üniversiteye girmek (o zamanlar zaten bugünkü gibi sayısı 200’e ulaşan üniversite yoktu çok şükür), mezun olmak ve direkt iş hayatına atılmaktı.
Böyle bir bölüme öyle çok düşünerek, araştırma yaparak girdiğim söylenemez ama üniversite sınavında ilk tercihim olarak girmiştim. Şimdiki gençliğin karşısında daha çok seçenek var. Şimdiki gençlik yapabildiği kadarıyla kendi kararlarını vermeye çalışıyor. Bizim zamanımızda böyle bir seçeneğimiz yoktu. Türkiye’nin ilk bilgisayar mühendisleri grubunda yer aldığımızı hatırlıyorum diploma töreninde rektör söylemişti.
Bilgisayar Mühendisliği mesleğiniz ile ilgili neler düşünüyorsunuz? Bu mesleği icra ederken edindiğiniz en büyük tecrübe nedir? Ve Bilgisayar Mühendisliğinin eksileri ve artıları nelerdir?
Ümit Karaçivi: Bilgisayar mühendisliği birkaç tane alt kırılımdan oluşan bir meslek bence. Yazılım kısmı var, donanım kısmı var, ağ yönetimi kısmı var, yapay zekâsı var. Var da var. Ben yazılım geliştirme alanında daha tecrübeli olduğum için (yaklaşık 35 yıl) bu bakış açısıyla sorunu cevaplamak isterim. Öncelikle çeşitli şeylerden çok feragat etmeni gerektiren özellikleri olan bir meslek. Uykundan, psikolojinden, ailenden, zaman zaman eşinden ve çocuğundan, rahatından…Bu örnekler çoğaltılabilir. Ama bir o kadar da zevkli bir meslek.
Düşünsenize işlerinde bazı zorluklar yaşayan kişilere, yapmış olduğunuz geliştirdiğiniz bir yazılım sayesinde işlerini daha kısa bir şekilde halletmelerini sağlıyorsunuz. Bu konudaki en zevkli anım, tüm yorgunluğumu unuttuğum an şu oluyordu. İş yapacak kişinin sizin geliştirdiğiniz programdaki “Enter” tuşuna bastığında kısa bir süre içinde sonuçları ekranda gördüğü an. Çünkü o kişi yazılım öncesi o işi belki bir gün içinde halledebiliyordu.
Benim yaptığım yazılımla bu süreyi 15 saniyeye indirmiş oluyordum ve şöyle diyordum. Birisini hayatına dokundum, işini kolay halletmesini sağladım. Bu da bir sonraki işim için moral oluyordu. Edindiğim en büyük tecrübe ise sorunların çözümü için hızlı düşünme taktiklerini geliştirme olmuştur.
Bilgisayar Mühendisliği mesleğinizi seçmemiş olsaydınız hangi meslekte olmayı arzu ederdiniz?
Ümit Karaçivi: Kesinlikle fotoğrafçı olurdum. Ama lisanslı. Bir de gezgin olurdum. Çakılıp kalmazdım bir yerlere. Bir gün orda bir gün burada olmak isterdim.
Hayatınızın yönünü etkileyen bireylerden bahsetmek isterseniz kimlerden bahsedebilirsiniz?
Ümit Karaçivi: Tabi ki öncelikle annem ve rahmetli babamdan bahsetmek isterim. Kendilerinin ikisinin de matematik öğretmeni olması hatta babamın askeri öğretmen olması bizlere ayrı bir disiplin ve kazanç sağlamıştır. Kardeşim de benden sonra yine aynı üniversitenin Elektronik Mühendisliği kısmına girmişti. Elektronik Mühendisi olarak mezun olmuştu.
Bildiğim kadarı ile evlisiniz. Kaç yıllık evlisiniz? Kaç çocuğunuz var? Ve eşinizin size hayat mücadelenizde olan desteğini ifade etmek isteseniz ne dersiniz?
Ümit Karaçivi: Evet. 1995 yılında eşim Nurgül ile evlendim. Yaklaşık 26 yıllık evliyim. 2000 doğumlu bir kızım var. Dediğiniz gibi eşimin hayat yolculuğumdaki desteğini ifade etmem gerektiğinde şu kelime aklıma geliyor öncelikle : “Comrade” yani “Yoldaş”. Her konuda. Mesleğimde, MS (Multiple Skleroz) rahatsızlığımda verdiği destekle ve sayamadığım birçok şeyde tam bir Comrade. Hakkını hiçbir şekilde ödeyemem.
MS hastalığı ile mücadelenizi şayet acı hatıralarınızı deşmeyecek isek anlatabilir misiniz?
Ümit Karaçivi:Üniversite mezuniyeti ve askerlik hizmeti sonrası 1989 yılında Bursa’da kurulu bulunan Oyak-Renault Otomobil Fabrikaları Bilgi İşlem Bölümünde çalışmaya başlamıştım. 2000 yılında ayrıldım ve yine Bursa’da şirketlere yazılım danışmanlığı alanında hizmet vermek amacıyla kendi şirketimi kurdum. Şimdilerde çok popüler olan “Girişimcilik” konusunda faaliyetlerime o zamanlardan başladım yani. Çeşitli yatırımlar yaptım. Heyecanla çalışmaya başladım.
Fakat şirket kurulduktan kısa bir süre sonra başıma gelen bir hırsızlık olayıyla elimdeki şeyleri kaybetmiş oldum. O anki halimi bir düşünsenize. Ekmeğinizi kazanmanız için size gerekli olan alet-edevatınızı elinizden almışlar. Yatırımlarınız sıfırlanmış. Tabii ki bu olay moralimi de, psikolojik durumumu da etkiledi. O da bağışıklık sistemimi. Bağışıklık sistemim sekteye uğrayınca da bu rahatsızlık (dikkat hastalık demiyorum) ortaya çıktı. Bana teşhis konulma tarihi de ilginç. 31 Aralık 2002. Bu rahatsızlığı da ortaya çıkaran MR cihazı sadece.
Çünkü bu cihaz olmadan yanlış teşhis konulmuş birçok kişi varmış. MR cihazına girmeyi insanlar biraz korkutucu olarak görebiliyor. Ama ben MR cihazına girmeyi çok seviyorum. İcat edene de şükrediyorum. Çünkü rahatsızlığımı ortaya çıkaran cihaz. Doktorum tahlil sonuçlarıma bakıp “yılbaşı hediyesi ister misin?” demişti ve teşhisimi söylemişti. Ne zaman geçer dediğimde de “ölünce geçer” demişti. Yani bu rahatsızlığın çözümü yokmuş. Bununla yaşamayı bir şekilde öğreniyorsun ama. İlk başlarda acayip moral bozukluğu, karamsarlık, ne olacağım ben, beni nerden buldu bu meret durumları. 2000 yılında doğan kızım daha 2 yaşında. Sıkıntı bir durum yani.
Tabi ister istemez internete dalıyorsun. Oralarda bilgi kirliliği var. Düzgün yaklaşımlar da var. Bunlardan birinde şöyle bir şeye rastladığımda tüm düşüncelerim, olaya bakış açım değişti. Daha ötesi hayata bakış açım değişti. Dünyadaki MS’li kişilerin sayısını o zamanki dünya nüfusuna böldüm (2.500.000 / 7.000.000.000). Sonuç 0,0003571428571 gibi bir değer çıktı. Sonra dedim ki…”Vayyyy…Özel bir insan sınıfına giriyormuşum ben galiba…”. İşte bu olaya bakış açımın değiştiği kırılma noktasıdır. Allah’ım beni özel bir sınıfa yerleştirmiş. İlaç tedavisine başladık. Haftanın 3 günü, gün aşırı kendime beta-interferon iğnesi yapıyordum önleyici tedavi olarak. 16-17 yıl kadar yaptım. En son MR görüntülerimde herhangi bir bulguya rastlanmadı.
“Sen atlatmışsın bu olayı ” dedi doktorum. Ama gelen bu olumsuzluğu Allah’tan geldiğini bilerek kabullenmek, daha kötüsünün olmadığı için yaradana şükretmek, hep pozitif bakmak gibi şeylerin de bu konuda bana yardımcı olduğu inancındayım. Allah bu rahatsızlığa sahip olanlara yardımcı olsun…Ama hep pozitif olsunlar. Birçok forumda bu düşüncelerimi diğer MS’daşlarıma da iletmişimdir zaten zamanında.
MS konusundaki hikayem pek kısa olmadı ama inşallah okuyucuya sıkıntı vermemişimdir. Diğer taraftan belirtmek isterim ki, başlarda belki öyleydi ama “acı hatıralar” kelimesini hiç kullanmıyorum. Size ilginç gelebilir belki ama “beni bir şekilde geliştiren” hatıralar diyorum.
Size bir saatliğine hayatınızdaki önemli bir kişi ile konuşmak fırsatı verilse kendisine 56 yıllık yaşamınızdaki gelişme süreciniz hakkında neler dersiniz?
Ümit Karaçivi: Rahmetli babamla görüşmek isterdim. Kendisine çok teşekkür, sonsuz teşekkür ederdim. Bize imkân sağladığı için.
Sizin için İnsan ve İnsanlık kelimeleri neyi ifade ediyor?
Ümit Karaçivi: İlginç gelebilir belki ama.. Problem yaratıcı ve problemlerle boğuşanlar topluluğu. Bakış açım değişik gelmiş olabilir. Bilindik kuralların dışında olmayı severim.
Çalışma hayatınızı göz önüne aldığımızda, iş yaşamındaki azim, çalışmak, başarmak ve umut var olmak gibi kavramlar sizin için neler ifade etmektedir?
Ümit Karaçivi: Cevabı çok kısa ve net benim için. Hayat döngüsü….Uzun uzun anlatmama gerek yok. Hayat, yaşam…
Hobileriniz var mıdır? Hobi demek size neyi ifade ediyor?
Ümit Karaçivi: Olmaz mı.? Sürüyle. Hobi benim ikinci adımdır. Bunların çoğunu zaten kendi internet sitem olan www.umitkaracivi.com.tr üzerinde anlatmışımdır. Fotoğraf, müzik, motosiklet dünyasını izlemek, teknolojiyi izlemek, nitelikli kahve içmek… Hobi dünyası kendinin farkında olabilmek demek benim için. Yapabildiklerini ayrıştırabilmek.
İnsanlarımızın hobilere olan bakış açısı sizce nasıl?
Bazı insanlar gereksiz bulabiliyor. O da neymiş diyorlar. Yenir mi? Genelleme yapmayayım ama bence hayattan zevk almasını bilmeyen kişiler böyle düşünüyor.
Hayatınızda tanışmak istediğiniz bir kişi olsa kim olurdu? Bu kişinin hayatınıza veyahut hayata bakış açınıza etkileri olmuş mudur? Şayet olduysa ne tür etkileri olmuştur?
Ümit Karaçivi: Girişimcilik dünyasındaki yaptığı ezber bozan aktivitelerinden dolayı Hasan Aslanoba ile tanışmak isterdim. Türkiye’deki girişimcilik olgusuna oldukça değer katmış olduğunu düşünüyorum.
Sokakta yürürken bundan 35 sene evvelki hâlinizi görseniz kendinizi tanır mısınız? O yaştaki hâlinize neler tavsiye edersiniz?
Ümit Karaçivi: Açıkçası bizim ailedekiler içinde bulundukları yaşlardan daha genç gösteriyorlar. Benden 8 yaş küçük kardeşim için de böyle. Pek yaşımızı göstermiyoruz. Ha kendimin 35 sene önceki halime rastlasam şöyle derdim herhalde. “Oğlum bu daha ne ki. Kendini üniversiteden mezun olduğun için pek bir şey sanma. Daha önünde öyle badireler var ki. Dikkatli ol derdim.”. Çünkü o zamanlar kendimizi üniversiteden mezun olduk ya “küçük dünyaları ben yarattım” olarak görüyorduk. Kendim için diyorum tabii ki. Bu genel bir görüş değil. Böyle derdim herhalde…
Albert Einstein gibi Nobel Ödüllü Bilim Adamlarının topluca çekildikleri siyah-beyaz fotoğraf gibi dünyanın en başarılı İnsanları fotoğrafı olsa ve bu fotoğrafta siz de olsanız, kendinize dönüp ne dersiniz? Ve kimlere teşekkür edersiniz?
Ümit Karaçivi: Öncelikle anne, babama teşekkür ederim. Elele verip beni dünyaya getirdikleri için. Çünkü eğer olmasaydım o fotoğrafta yer alamazdım. Sonra dönüp kendime ne mi derim? “Vayyy… Ben neymişim de haberim yokmuş.” derim herhalde böyle güzel insanlarla bir arada olduğum için.
Sizce bazı icatlarda teknolojik imkanlar artınca, faydalı olabilmek oranı düşüyor mu? Mesela hangi icatlar bu gruba girer?
Ümit Karaçivi: Bu konudaki düşüncelerim şöyle. Evet bazı icatlar ve ürünler üzerlerinde her şeyi hazır bir şekilde pazarlanıyor artık. Bu da ister istemez insanlarda biraz tembellik olgusunu geliştiriyor. Cep telefonlarını örnek gösterebiliriz. Kendimden bir örnek vereyim. Hobilerim arasında müzik dinlemek ve müzik cihazları (müzik setleri vb.) gibi şeyler vardır. Hatırlıyorum ilk işe girdiğim yıllarda bir müzik seti almıştım. O zamanın teknolojilerine sonuna kadar sahip olan. Bir tek yemek yapamıyordu. Alarmı vardı sabah uyandırıyordu. CD’leri otomatik değiştirebiliyordu. Ses seviyesini otomatik ayarlıyordu gibi. Ama bir süre sonra baktım böyle olmuyor bu cihazı elimden çıkarıp bundan 100 kat daha kaliteye sahip müzik sistemiyle baştan aşağı yeniledim.
Ama bu cihazların her şeyi manuel kontrollüydü. Yani sesi kendin kısıyordun, orasıyla burasıyla oynayarak “ne naparsam ne oluyor” keşiflerinde bulunuyorsun. Bu da seni ister istemez araştırma ve hissetmeye yönlendiriyor. Bir de bende fotoğraf tutkusu da vardır. Çok uzun yıllar dijital fotoğraf makinalarına geçmedim. Uzun süre manuelde kaldım. Ama sonunda ister istemez dijital dünyaya geçmek zorunda kaldım. Ama geçtiğim günden beri otomatik ayar modunda değil de manuel ayar modunda resimlerimi çekiyorum. Tüm ayarlamalarını kendim yapıyorum. Daha iyi oluyor. Çektiğim fotoğraflarımı da “#rotamfoto” Instagram hesabımda paylaşıyorum. Beklerim…
Bildiğim kadarıyla gönüllü mentorluk yapıyorsunuz. Mentor olmayı neden istediniz? Ve mentorluk hakkında neler düşünüyorsunuz?
Bizim zamanımızda üniversiteden mezun olduğumuzda hiç böyle bir şansımız yoktu. Yol gösteren anlamında. Her şeyi tırmalayarak hayata tutunduk, bir şeyler öğrendik ve tecrübe kazandık. Ama şimdiki gençlik bu konuda daha şanslı. Ama yine de bazı eksiklikleri oluyor. İşte bu yüzdendir ki ben de yıllara dayanan tecrübelerimi çeşitli platformlarda gönüllü mentorluk yaparak gençlere aktarıyorum. Onların hayatlarına dokunmayı seviyorum.
Yaşamınızı sürdürdüğünüz İstanbul ve Bursa Şehirleri ve Güzel Türkiye’miz sizin için ne anlam ifade ediyor?
Ümit Karaçivi: Türkiye’miz çok güzel. Hem konumuyla hem doğal güzellikleriyle. Ama bazen bu güzel ülkenin kaynaklarını çeşitli şekillerde heba ettiğimizi, önem vermediğimizi görüyor gibiyim. Düşünsenize yüz ölçüm olarak bizim büyüklükte olan 2 ya da 3 ülkeyi besleyebilecek olan devasa Konya ovasından ürün üretimi sağlayamıyoruz. Dışarıdan aynı ürünü ithal ediyoruz. Bu pek güzel bir durum değil bence. 1989-2014 yılları arasında Bursa’da bulundum. 2014 yılından itibaren İstanbul’a taşındım. Maalesef çok güzel olan iki şehir. Fakat son zamanlarda pek de yaşanılamayacak duruma gelmiş güzel şehirlerimiz. Ne yazık ki değerlerini harcadık.
Size doğduğunuz, büyüdüğünüz, okuduğunuz, çalıştığınız, nice başarılar elde ettiğiniz ülkenizden göç etmek zorunda kalma durumunda kalmış olsaydınız, bu hisleri yaşatan etkenler hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Ümit Karaçivi: Bence günümüz dünyasında artık “doğduğun yer değil doyduğun yer ülkendir” görüşü ağırlık kazanıyor. Normalde insanların emeklerinin karşılığında aldıkları emek hakkının adaletli bir şekilde dağıtılması gerekiyor. Ama bu tür şeylerin yeteri kadar adaletli olamadığı bazı ülkelerde yaşayanlar dolayısı ile şanslarını başka yerlerde denemek istiyorlar. Dolayısı ile bazı riskleri ister istemez yüklenmek durumunda kalıyorlar. Kanada gibi ülkeler bu yerler arasında ilk sıralarda. Bu gruba beni de dahil edebilirsiniz.
56 yıl sonra, bu kadar bilgi birikimi, tecrübe dahilinde bile düşünüyorsunuz. Araştırmalarınızı ciddi olarak derinleştirebiliyorsunuz. Dünyayı sarsan bazı zamanlarda ise – COVID-19 örneğindeki gibi – tedbirlerini daha iyi alan ülkelerdeki insanlar olayı daha iyi atlatmış oluyorlar. Ama bunun dışında kalan bazı ülkelerdeki insanlar da daha iyi yaşam şartlarına kavuşmak için riskli de olsa şanslarını denemek, yaratmak istiyorlar. Ben şöyle düşünüyorum bu konuda: “İyi bir yaşam sürmek insan olarak hakkım benim…”. Dolayısı ile bazı şeyleri geride bırakıp daha iyi bir yaşam sürmek için risk alınabilir. Ama tabii ki çok iyi bir planlama yaparak. Macera anlamında değil. Hele hele bir aileniz varsa. Diğer taraftan bu konu üzerinde oldukça uzun konuşulacak bir konu.
Ülkemizdeki Bilime teşviki yeterli buluyor musunuz? Sizce bu hususta neler yapılabilir?
Ümit Karaçivi: Bu ülkenin bir yaşayanı olarak maalesef bu konuda pek pozitif olamayacağım. Örnek vermek gerekirse yılların TÜBİTAK kuruluşunda yapılan bilim yarışmalarında “Üzerine ezan okunan çiçeklerin daha çabuk olgunlaştığı” gibi bir projeyle birincilik kazanan bir proje yanında “Sudaki metalleri ayrıştırıp saf su” elde eden bir projenin yarışmaya alınmamasını buna örnek olarak gösterebilirim. Ama Türkiye’de yarışma dışı tutulan bu projenin Amerika’daki bir yarışmada birincilik kazanması ve sonra da NASA tarafından uzay çalışmalarında kullanılacak olması gibi bir durum da var. Bu projeyi gerçekleştiren öğrenci arkadaşlarıma teşekkürü ülkem adına bir borç biliyorum. Ama ne yazık ki ülkemde kullanılmıyor hatta yüzüne bile bakılmıyor. “Bilime bakış açısı farkı” örneği olarak gösterebiliriz.
Sizce gençlerimizdeki azim, çalışmak, başarmak istekleri ve umut seviyeleri yeterli mi? Gençlerimize neler tavsiye etmek istersiniz?
Ümit Karaçivi: Gençlerimizin biraz kolaya kaçmak istediklerini hissediyorum. “Armut piş, ağzıma düş” modundalar sanki. Ama hakkını vererek savaşım veren bir kesim de var. Araştıran, soran, hayır diyebilen. Bu tür bir yolu takip etmelerini önerebilirim. Tabii ki kendilerine kalmış bir olay. Ama bu tür hareket edenler daha başarılı oluyorlar gibi geliyor bana.