İYİ Parti Aydın Milletvekili Aydın Adnan Sezgin, “İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem hayata geçirildiğinde dış politikada kaybettiğimiz itibarı yeniden kazanacağız” dedi.
İYİ Parti Aydın Milletvekili Aydın Adnan Sezgin, İYİ Parti Grubu adına Genel Kurul’da yaptığı konuşmada, kamuoyu ile paylaşılan iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sisteme değinerek önerinin dış politikada liyakatle ilgili bölümünden bahsederek şunları söyledi:
“Sayın Genel Başkanımızın partimizin 4’üncü olağanüstü kurultayında ifade ettiği gibi yanlışı doğrularla, kötüyü iyilikle, korkuyu cesaretle, yokluğu zenginlikle, zorbalığı adaletle, haksızlığı hakkaniyetle, yalanları hakikatle yenmek için başladığımız mücadeleye devam ediyoruz. Bu vizyonla hazırladığımız iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem önerimiz basit bir siyasal sistem tartışmasından öte çok daha geniş anlamda evrensel demokrasi ve hukuk devleti standartlarına uygun, vatandaşlarımıza tıpatıp layık bir sistem tasavvurudur.
Bireysel hak ve özgürlüklere öncelik tanıyan gerçek bir demokratik hukuk devletini yaratma hedefi taşımaktadır. İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem, kalkınmacı ve rekabetçi bir ekonomi modelini kırılgan ve yoksul grupların sosyal devlet şemsiyesi altına alınmasını amaçlayan bir yakın gelecek tasavvurudur. Önümüzdeki günlerde kamuoyunda etraflıca ele alınacak olan önerimizin iktidarın ülkeyi yönetemez hâle getirdiği bu karanlık günlerde geniş kitleler tarafından yüksek bir teveccühle benimseneceğine inanıyorum.
Önerimizin dış politikada liyakatle ilgili bölümünden de kısaca bahsetmek istiyorum. İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem hayata geçirildiğinde Dışişleri Bakanlığına eski itibarı yeniden kazandırılacaktır. Diplomatsız diplomasi dönemine son verilecektir. Dış politikada kaybettiğimiz itibarı da yeniden kazanacağız. Bunun ilk ve en önemli adımı demokrasi ve insan haklarına saygıyı yeniden tesis etmek, hukukun üstünlüğünü inşa etmek, ülkemizin kaybettiği itibarı iade etmek olacaktır. Tek adam sistemi iflas etmiştir. Başarısızlık her alanda ayyuka çıkmıştır. Artık bu her şeyiyle kötü rejimden kurtulup yeni ve parlak bir gerçeklikle buluşma zamanı gelmiştir. Tek adama bu denli yetki verilmesi esasen demokrasinin tabiatına aykırıdır.
Öyle bir duruma geldik ki hemen her hafta saraydan kaynaklı bir “darbe-i hükûmet” hamlesi yaşıyoruz. Rejimimiz her geçen gün daha da otoriterleşiyor. Daimî bir darbe-i hükûmet düzenindeyiz. Devlet kapasitemiz bu şekilde zayıflıyor, milletin potansiyeli de aşınıyor. İYİ Parti olarak biz, iyileştirilmiş ve geliştirilmiş parlamenter sistemle parlamenter mirasımıza ve demokrasiye sahip çıkma iradesini ortaya koyuyoruz. Bu kötü gidişe, Türkiye’ye ve vatandaşlarımıza hiç yakışmayan bu yanlış ve tehlikeli maceraya, son vermeyi hedefliyoruz, bunu da başaracağız.”
Türkiye’nin dış politikada tarihinin en etkisiz ve en zayıf dönemini yaşadığını belirten Sezgin, İsrail’in Filistin’de uyguladığı politikaların tüm üstün değerlere saygısızlık olduğunu, Türkiye’nin Filistinlilerin haklarının korunması konusunda hiçbir dönemde bugünkü kadar âciz kalmadığını söyledi.
Uygur Türklerinin suçluların iadesi anlaşması kapsamında Çin’e iade edilmesi ile Çin’den Sinovac aşısı tedariki arasında bir ilişki olduğuna dair şüpheleri soru önergesiyle Sayın Çavuşoğlu’na ilettiklerini hatırlatan Sezgin, Bakan’ın “Aşı anlaşmasının normal bir anlaşma olduğunu ve tedarik sürecinde herhangi bir sorunla karşılaşılmayacağını belirtmişti” yanıtını verdiğini ve bu konuda ciddi sorunlarla karşılaşılmadığına dikkat çekti.
DIŞ POLİTİKADA TÜRKİYE’Yİ SARSICI GELİŞMELER YAŞANIYOR
Dış politikada Türkiye’yi sarsıcı gelişmelerin yaşandığının altını çizen Sezgin, konuşmasında şunları söyledi:
“Sayın Cumhurbaşkanı, Suriye’deki sıkışmışlıktan çıkmak için bir taraftan ABD yönetiminden medet umarak Biden’a “Kampanya döneminde verdiğiniz sözleri tutun.” çağrısı yapmakta ve Suriye’de ABD’yle daha geniş bir ortaklık önermekte, diğer taraftan ise 2017 yılından bu yana devam eden Astana süreci kapsamında Rusya ve İran’la beraber hareket etmeye çabalamaktadır. Fevkalade uyumsuz, çelişkili bir hareket tarzı. Türkiye’nin tabi ülke konumunda tutulduğu, sıkıştığı, risk ve tehdit biriktirdiği bir durum. Astana ortaklarının gözlerini kırpmadan onlarca askerimizi şehit edebildikleri garip bir ortaklık.
Suriye’deki PYD-YPG oluşumu konusunda planlar farklıdır. AK PARTİ iktidarı, İdlib’de son derece kırılgan, hassas ve tehlikeli bir durum oluşmasına neden olmuştu. İdlib bugün sadece Türkiye ve Suriye sınırında değil, tüm Orta Doğu’da istikrarsızlığı besleyen bir bölgeye dönüşmüştür.
Karabağ zaferi neticesinde yapılan anlaşmada Türkiye ateşkesi izleme göreviyle yetinirken Rusya hiçbir zaman olmadığı kadar Ermenistan’a ve Azerbaycan’a nüfuz etmiştir, Kafkaslarda hâkimiyetini tahkim etmiştir. Türkiye-Azerbaycan koridorunun denetimi bile Rus kuvvetlerine teslim edilecektir.
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ve Dışişleri Sözcüsü Zaharova’nın son günlerde Türkiye konusunda yaptıkları sert açıklamalar Rusya’yla olan ilişkilerin gerginlik potansiyelini bir defa daha ortaya koymaktadır. Sayın Cumhurbaşkanı ile Biden’ın NATO Zirvesi’nde yapacakları görüşmede muhtemelen Rusya’nın oluşturduğu tehdit yeniden teyit edilecek, iktidar da bunun altına imza atacaktır ama S-400’ler sorunu devam edecektir. Yine derin bir çelişki yaşanacaktır. İktidar demokrasi karşıtı coğrafyayı yeni bir iş birliği alanı olarak Batı’ya karşı bir tehdit şeklinde kullanmaktadır.
ABD ile Rusya arasındaki ilişkilerin bazı nüanslarını da iktidarın tam olarak idrak edemediği kanaatini taşıyoruz. İktidar 14 Haziran görüşmesini heyecanla beklemektedir ama bundan hemen sonra Cenevre’de Biden ile Putin arasında bir görüşme yapılacaktır. Bu iki ülke, bazen umulmadık uzlaşılara yönelebilmektedir. İktidar, bunu mutlaka aklının bir köşesinde bulundurulmalıdır. Biden’ın sözde soykırıma ilişkin ifadeleri Meclisimizde çok tartışıldı ve kınandı. Ama bu sözler kadar bizi kaygılandıran bir husus 23 nisanda Sayın Erdoğan ile Biden arasında gerçekleşen görüşmedir. Karşı tarafla ne konuşulmuştur? Biden: “Ben soykırım kelimesini kullanacağım.” dediğinde ne karşılık verilmiştir? Bunu merak etmek ve öğrenmek bizim hakkımızdır.
Bu görüşmede “Peki, ben buna razıyım ama ne olur bunun hukuki bir sonuç yaratmayacağına dair bir açıklama yapın.” talebinde bulunulmuş mudur? Yani sadece bununla mı yetinilmiştir, bu tebligat karşısında? Filhakika ABD tarafıda benzer bir açıklama yapmıştır ancak Türkiye’nin yanlış politikaları ve kamu diplomasisi eksikliği nedeniyle âdeta tamamen aleyhimize olan ABD Kongresi’nden sözde soykırım iddiaları konusunda hissiyat ifade eden bir kararın da ötesinde, yasa mertebesinde bir metin kabul edildiği takdirde ne olacaktır? Maalesef, yanlış politikalar ülkemizi ABD karşısında zaafa düşürmektedir. Hükûmet, mafyanın Türkiye gündemini belirlemesi dâhil her sorunu dış güçlere bağlamaktadır.
Oysa asıl sorumlu iktidarın ta kendisidir, iktidar olmak sorumlu olmak demektir ve dış politikada bir sonuç alma uğraşıdır. Sen Türkiye’nin yaşadığı her sorunu dış güçlere bağlıyorsan demek ki dış politikaya ilişkin yaklaşımın tamamen gerçeklikten kopmuş ve âdeta bir paranoid şizofreniye dönüşmüştür. Bu hastalığın tedavisi de maalesef mümkün değildir.
ABD’yle ilişkiler anlamında bir başka önemli gelişme Afganistan’dan çekilme konusudur. ABD Başkanı Joe Biden 4 Temmuza kadar Afganistan’daki Amerikan askerî birliklerinin tamamen geri çekileceğini açıklamıştır. Çekilme sürecinde ülkemizin Afganistan’daki rolünün artması beklenebilir. Türkiye üstlenebileceği rol açısından çok dikkatli olmalıdır.
İktidarın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yaklaşımı da ayrı bir garabettir. Bir taraftan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni müstakil bir devlet olarak takdim ediyoruz ki bu doğrudur, diğer taraftan iktidar kalkıp “KKTC Anayasa Mahkemesi Başkanı haddini bilsin.” diyor. Sayın Erdoğan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesinin aldığı bir karar üzerine “Anayasa Mahkemesi Başkanı bu yanlışından süratle dönmelidir. Dönmediği takdirde atacağımız adımlar da bundan sonraki süreçte farklı olacaktır.” ifadelerini kullanmıştır. Müstakil bir devlet olarak gördüğümüz KKTC’ye yönelik bu yaklaşım, en başta KKTC’nin müstakil hürriyetini aşındırıcı niteliktedir. İktidar, yavru vatanımıza yönelik nasıl farklı bir adım atacaktır? Bu husus da açıklanmaya muhtaçtır.
SAYIN CUMHURBAŞKANININ SÖZLERİNİ DUYUNCA ÜLKEM ADINA UTANDIM VE BÜYÜK ÜZÜNTÜ DUYDUM
Sayın Cumhurbaşkanının Genel Başkanımızın Rize ziyaretiyle ilgili bugünkü sözlerini duyunca ülkem adına utandım ve büyük üzüntü duydum. Rizeli sevgili vatandaşlarımız için de üzüldüm. Öyle bir konuştu ki Sayın Cumhurbaşkanı, sanki Rize Türk milletinin ahlaki kurallarının, töresinin haricine taşınmış, Anayasa ve hukukumuzdan dışlanmıştır. Öyle bir konuştu ki ülkemizin iyileştirilmiş bir parlamenter sisteme geçişinin ne denli önemli olduğunu teyit etti, aslında bunu teyit etmiştir. Hiçbir vatandaşımızı bu şekilde üzmeyecek, milletimizin her ferdini bağrına basacak ve her ferdimizin bağrına basacağı bir Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına kavuşmak ümidiyle.”