Günümüzde özellikle dizi senaryolarında kadın hikayelerine ağırlık verilmeye başlandı. Ne yazık ki bu kadına şiddetin neredeyse her gün içimizi acıttığı bir dönemde artmaya başladı.
Dizi veya filmlerin sosyal sorumluluk görevi vardır veya yoktur. Yapım ekibi tercih edebilir veya etmez. Bu tartışılacak bir konu fakat bir sorunu anlatmak için bir araç olarak kullanılabilir. Milyonların izlediği bir dizide işlenen konu, haliyle insanlara kolay ulaşacaktır.
Gelgelelim bu kadın hikâyelerinin içeriklerine… En başta şunu söylenmelidir ki bir şiddet sahnesini etkili çekerek insanlara kadına şiddeti anlatamazsınız. Aynı şey ebeveyn şiddeti içinde geçerli. Bir annenin veya babanın çocuğuna şiddeti teşhir etmek bu sorun anlatmada etkili kılmaz. Ne yazık ki yakın dönemde başlayan El Kızı ve Elbet Bir Gün dizilerinde bunları gördük. Dizilerin anlattığı mesaj kıymetli bile olsa bu tip sahnelerin dizinin tamamının önüne geçtiği aşikar.
Bir de şu konu var ki; neden hep genelde kırsal kesimde işlenmiş öykülere denk geliyoruz. Bu olayların genelde şehirlerde yaşandığını sanırım söylemeye gerek yok. Zaten bu kirli zihnin şehri, kırsalı mı var? Kadına şiddet her yerde bir insanlık suçu!
Erkeklerin işlediği bu insanlık dışı fiziksel şiddet bir yana bir de kadınların hem cinslerine karşı psikolojik şiddete de değinelim. Evli kadınların, evli olmayanlar üstünde kurduğu evlenme ve çocuk sahibi olma baskısı da psikolojik bir şiddettir. Ve bu baskı da, kendi hayatını belki de farklı yönlendirmek isteyen kadınların belasıdır. Mesela böyle bir hikayeye değinmek nasıl olurdu? Sırf bu yakın çevre baskısına boyun eğdiği aşkına ve kariyerine veda etmiş bir kadın hikâyesi? İlgi çekmez miydi?
Kısaca kadın hikayelerini katmanlı işlemek mümkün. Sadece bir mağduriyeti işlemek yetmez, o kâbustan çıkabilmiş güçlü kadınları anlatmaya ihtiyacımız var.