Kadın eli tarihe de değdi! Eril düşünce geçmişe baktığımızda günümüzden karanlık olsa da, bu görüşü alt eden kendine has kahramanları yok değildir.
Dünyanın konjonktürel olarak devamlı değişen düzeni, Tarihsel süreçte cinsiyeti sebebiyle, bir hayli badire atlatan “erkeğin diğeri” (Kimilerine göre çeşitlendi, kabul edip etmemek bize kalmış ve konudan bağımsızdır) olan varlığı, yeri ve önemi bakımından tartışmaların merkezine yerleştirmeyi başarmıştır.
Toplumsal cinsiyet konuları şöyle bir kenarda dursun bu yazımın konusu genelde “KADIN”, özelde ise belki pek az duyduğumuz eski dünya düzenine “kadın eli değmiş” dedirten bazı vaka örnekleri.
Eril düşünce geçmişe baktığımızda günümüzden karanlık olsa da, bu görüşü alt eden kendine has kahramanları yok değildir. Kahramandan kastım; dönemin erkek egemen kapasitesini alt edebilmeyi başarabilmiş figürlerin varlığıdır.
Örneklerimin ilkine; Mary (Bloody Mary) ile başlıyorum. 16. yy’ın İngiltere’sine damgasını vuran ilk “kadın” hükümdar kraliçe. Onu önemli kılan ise tahta çıktığında İngiltere’deki etnik karışıklık. Protestanlığın etkisi altındaki ülkenin tamamına yakınının Katolik olduğunu düşünün. Ne yapardınız? Kabul edip Protestanlık yanlısı mı yoksa, Protestanları idam ettirerek ülkenizi Katolik kalmaya mı ikna ederdiniz ? İsminin anlamından “Bloody – Kanlı” cevabı bulduğunuzu tahmin ediyorum. İdam yöntemleri biraz mide bulandırıcı değinmesem daha iyi. Sonuç olarak Katolik inancın baskın gelmesini istedi ve belki de birazda makyavelist (Savaşta her şey mubahtır) yönüyle bunu sağladı.
Madem İngiltere’den gidiyoruz sizlere bir örnek daha ! Adını Amerikan filmlerinden çok duyduğumuz “Kraliçe I. Elizabeth” (Bugünkü II). Mary hayatını kaybettikten sonra tahta geçen Elizabeth, Mary’nin kocasıyla evlenmesi istenmesine rağmen çocukluk aşkı olan R. Dudley ile evlenerek geleneksel düzene tatlı bir dokunuş yapmıştır (İngiliz Kraliyeti’nde geleneksellik çok önemlidir).
Pek tabi yalnızca bu yönüyle tarihe damga vurmamıştır. Onun önemi dönemin en büyük deniz filosunu kurmak. Burada araya önemli bir bilgi sıkıştırmak zorundayım. George Modelski der ki, “denizlere hakim olan dünyaya hakim olur.” (Başat Güç Teorisi – Dominant Power) Görünüşe göre Elizabeth’in gözünden kaçmamış nitekim, ünlü İspanyol armadasını yok etmiş bununla da yetinmemiş Habsburg Hanedanlığının egemenliğine girmesinden de İngiltere’yi kurtarmıştır. Öldüğünde dünya topraklarının yaklaşık %70’inin resmi tapusu odasının çekmecesinde duruyordu !
Acaba bu durum İngiltere’ye mi özel dediniz gibi geldi bana ? Hayır! O halde sizleri epey doğuya Rusya’ya bir göz atmaya davet ediyorum. Osmanlı tarihine ilgisi olan arkadaşlarım, okurlarım ve sıfatınız her ne olursa bileceksinizdir bir kadın vardır Osmanlı’ya epey epey kök söktüren, “II. Katerina” diğer bir tabirle “Yekaterina – (Velikaya) Büyük Katerina”.
Bakalım neden büyük? Kocasının Alman hayranlığı onu da Alman hayranı yapmadı. Ayrıca üniversite yıllarımda öğrendiğim bir bilgi ülkenin başına geldiğinde Rusça bilmemesiydi. Bu durum biraz enteresan gelse de Rusça’yı öğrenebilmek için soğuk mermerler üzerinde (uykusu gelmesin diye) sabahlara kadar Rusça öğrenmeye çalıştığını ve zatürreye yakalandığı bilgisine sahibim.
Sonrasında bir topluma sesleniş anında güzel Rusçasıyla ona karşı olan kilise mensuplarını dahi ağlattığını okumuştum. Bu arada kocasından kurtulduğunu da araya ekleyelim ki güdüsel olarak bu sanıyorum normal gelecektir. 44 yıl boyunca Rusya’yı süper güç haline getirmeyi başaran Çariçe, (Rusya’da kraliçe denmez) Osmanlı’ya bir hayli çektirdi. Donanma yakmalar, savaş kazanmalar falan filan sizleri tarihsel argümanlara boğmadan epey başarılı olduğunu bilmemiz konu itibariyle sanırım yeterli.
Yalnız kendisiyle ilgili bir diğer önemli, diplomatik veya pragmatik bilgi de (Ne derseniz) var. Kendisi “taçlı fahişe” olarak tarih literatürüne nam salmıştır. Öyle ki saraydaki generalleri ayartarak tahta çıkabildiği, kocası III. Petro’dan ayrılık sebebi olarak II. Katerina’nın bir çok sevgilisi olduğu, savaştığı rakip ülke generalleriyle birlikte olarak pek çok savaş kazandığı tarihsel bilgiler arasındadır. Belki en büyük isteği olan sıcak denizlere inemedi ancak dönemin (Aslında o dönem Rusya’sına Çarlık Rusya denir) başarılı, güçlü, entrikalı ve reform odaklı Rusya’sını inşa etmeyi başardı.
“Maria Theresa“ tanıdık geldi mi ? Tarihe uzak okurlarım Habsburg Hanedanlığı denince aslında tam olmasa da eski Almanya olarak kabul edebilir. Yalnız aynı şey olmadıklarını kabul etmelerini diliyorum. Theresa, Habsburg Hanedan devletini yöneten tek kadın imparatoriçe (Demek ki Habsburglar bir imparatorluk şimdi ki Almanya “değil”) Ona statüsü babasından miras kalmıştır. Dönem Avusturya topraklarını başarılı bir şekilde yönetmiş, yukarıda aslında anlatmak çok istediğim ancak tarihsel detaylarda okuyucularımı boğmak istemediğim Habsburg Hanedanlığı’nı merkezileştirmeyi başarmıştır. Reformlar, eğitim alanında yenilikler, askeri düzenlemeler dolayısıyla kazanılan savaşlar.
Neden Yazdım Ben Bunu?
Bugün deniyor ya hani bürokratiklik sertlik ister, kadınlar çok duygusal yapamaz diye. Bu hanımlar işte o belki de anlaşılamadığı için hala insanların ölmesini istemeden, ölmesine sebep olan. Kazananının olamayacağı savaşların çıkmasına sebep olan şimdilerde pek de etkisi hissedilemeyen “erkek egemen bürokrasi” kavramının mimarları sayılabilecek kişiler. Hem de bunu aslında değinmem gereken ancak belki de bilerek yer vermediğim annelik görevlerinin yanı sıra yaptılar. Vallahi açıkçası “annenin görevi çocuklarına bakmak” kafasından kopmak işime geldi. Apolitik kalmak adına güncel örnekler vermekten kaçındım nitekim günümüzde de hayli başarılı (birçok erkekten) kadın bürokratlar olduğunu biliyoruz.
Bu örnekleri arttırmak mümkün, okurken bile aklınıza gelen birçok kadın önder olacak biliyorum. Aslında sanırım “içgüdüsel” olarak yazma sebebim de bugün bu.
“Aklınıza gelsin”.
Değerlerini bilelim.
Yapabiliyorlar, başarabiliyorlar, kazanabiliyorlar.
“Ölmesinler”
Sevgiler…