Göç; basit anlamıyla insan veya insan gruplarının istekli veya isteksiz olarak, şartlarını yaşamsal anlamda düzeltmek, iyileştirmek amacıyla yer değiştirmesidir. Sınır Aşan Kadınlar: Dünya’da göç deneyimleri…
Karşılaşılan durumlara ve isteklere bağlı olarak kalıcı ya da geçici olarak sınıflandırılabilmektedir. Dünya üzerindeki göç hareketleri Ravenstein’ın savunduğu gibi genellikle ekonomik sebeplerle gerçekleşse de özellikle savaş zamanlarında ekonomik sebepten ziyade can güvenliğini sağlamak amacıyla da göç hareketleri yaşanmaktadır.
Bu yazımda özellikle savaş zamanlarında kadınların manevi anlamda savaşan toplumlar açısından ne anlama geldiğine ve dolayısıyla bu kadınların yaşadıkları risklere ve istismarlara değinmek istedim.
Tarihsel süreçte “kadın” kavramı tartışmaya açık olsa da korunmaya muhtaç bir varlık olmasının yanı sıra aslında sahip olunabilen bir meta olarak değerlendirilmiştir. Bu bağlamda savaş zamanlarında kadınlara verilen “zarar” aslında o toplumun geneline yani korunması en önemli varlığa verilmiş kabul edilmiştir. Nitekim özellikle kadın bedeni ele geçirildiğinde artık vatanın kaybedildiği algısı savaşçı toplumlar açısından psikolojik baskı argümanı olarak kullanılmıştır. Dolayısıyla savaş zamanlarında kadınların korunması psikolojik ve askeri anlamda büyük önem arz etmektedir.
Bu durum göz önüne alındığında özellikle kadınların ve çocukların korunması açısından “göç” son çare olarak kaçma şansı doğurmaktadır. Ne yazık ki göçün sebeplerine istatistiki olarak bakıldığında psikolojik etmenlerden çok “eş” veya “anne” figürü olarak değerlendirilen kadın göçünün gözden kaçan tarafları olduğu aşikardır.
Göç aktivitesi kompleks yapıya sahip olmasıyla birlikte, faaliyet esnasında insanların başına gelen olaylar zaman zaman insanlığa sığdırılamayacak sonuçlar doğurmaktadır. Belli stratejik noktalarda geri ittirilmeler, ölüme terk edilmeler gibi pek çok sebebin yanı sıra arkası gelecek göç akınını engellemek açısından çok ağır psikolojik şiddet unsurları da Birleşmiş Milletler kayıtlarına dahil olmuştur.
Kolay anlaşılabilmesi açısından göçün başlangıcından, sonucuna kadar olan süreçte yazımın konusu olan kadınların yaşadıkları istismar ve risklere sırayla değinmek istiyorum.
Öncelikle henüz savaşın başlangıcında ülkeden veya şehirden kaçmaya başlamadan gerçekleştirilen uygulamalar özellikle askerler tarafından tecavüze uğrama, çatışılan kişiler tarafından kaçırılma, iktidardaki kişilerin tacizine uğrama olarak sıralanabilmektedir.
Kaçmaya başladıklarında ise özellikle insan tacirleri veya köle ticareti yapan kişiler tarafından yakalanarak satılmaktadırlar. Diğer yandan sınırda yakalandıklarında ise bazı sınır güvenliklerinin cinsel saldırılarda bulundukları bilinmektedir.
Bu aşamaları atlatarak hedef ülkeye ulaştıklarında ise istismar çerçevesi daha da genişlemektedir. Hayatta kalabilmek için yaptıkları evlilikler özelinde köle muamelesi görerek istismara açık hale gelmekteler. Ailelerinden koparılan ya da ayrı düşmek zorunda kalan kız çocukları koruyucu aileler yanında cinsel istismara maruz kalabilmekteler. Genel anlamda hayatta kalabilmek için cinsel ilişkiye zorlanma fuhuş batağına sürüklenmeleri sıkça karşımıza çıkan konular arasındadır. Tüm bunlara ek olarak sığındığı ülkede belirli statülere ulaşmak veya hayati yardım kaynaklarına ulaşma konusunda görevliler tarafından istismara maruz kaldıkları bilinmektedir.
Vatanına dönme safhasına gelindiğinde ise yeni tehlikeler baş göstermektedir. Özellikle kaçma sebepleri arasında kendi ülkesinin uygulamaları varsa dolayısıyla döndüklerinde bu uygulamalara maruz kalmaları kaçınılmaz hal almaktadır. Özellikle geleneksel uygulamalar tekrar kadınlara karşı uygulamaya koyulan kurallar arasında buna örnek olarak “kadın sünneti” verilebilir. Ülkelerini terk ettikleri için ve geri dönmek zorunda kaldıklarında ise iktidardaki kesim tarafından cinsel saldırılara maruz kalmaları yine kaçınılmaz bir hal almaktadır. Sınır korumaları yine geri dönmeye zorlama şeklinde kadınlara karşı istismar gerçekleştirmektedir.
Tüm bunların yanı sıra kendi ülkelerine döndüklerinde entegrasyon aşamasında yaşanılan zorluklar da azımsanacak şeyler değildir. Büyük oranda ülkeyi terk ettikleri için belli cezalara maruz kalmaktalar. Özellikle ülkeyi terk eden kadınlar artık karar alma süreçlerinin dışında bırakılarak bir nevi ötekileştirme politikaları uygulanmaya başlamaktadır. Son olarak kayıtlara geçen konu ise belirli kaynaklara artık ulaşımlarının engellenerek yaşamlarının çekilmez hale gelmesi bilinen gerçekler arasındadır.
Belirttiğim aşamalar inanması ve kabullenilmesi zor gerçekler olsalar da saydıklarımın tamamı Birlemiş Milletler kayıtlarına geçmiş ve yaşanan gerçeklerdir. Maalesef insanlık bu durumları zaman zaman görmezden gelmektedir. “Göç” sanıldığının aksine yalnızca bir yerden bir yere gitmek olarak daraltılarak anlatıldığı sürece bu gerçekler gözden kaçmaya veya göz yumulmaya devam edecektir. Göç esnasında yaşanan zorluklar bilinirse veya belki de öğretilirse ötekileştirmenin bir nebze önüne geçilerek biraz daha insanca yaşama şansı bulabiliriz.
Bu maddeleri sayarken çocukların başına gelen farklı istismarlara değinmedim bile.
Sanıyorum dünya gerçekten çok da masum bir yer değil, insan sayesinde, sayemizde.