Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı ve Yoğun Bakım Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Arzu Topeli İskit, “Yoğun bakımlarda tek tip yatak uygulamasını değiştirmemiz gerekiyor” dedi.
Dünyanın en önemli yoğun bakım uzmanları, 26-30 Ağustos tarihleri arasında Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde Türk Yoğun Bakım Uzmanları Derneği ev sahipliğinde gerçekleştirilen 16. Dünya Yoğun Bakım Kongresi için İstanbul’da buluştu.
Kongrede, dünyada ve Türkiye’deki yoğun bakımların geldiği nokta, var olan sorunlar ve yoğun bakımların geleceği ele alındı. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı ve Yoğun Bakım Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Arzu Topeli İskit’in Kongre Başkanı olduğu bu büyük bilimsel buluşmada, Covid pandemisi boyunca önemi daha da fazla anlaşılan yoğun bakımların, pek çok hastanın ölümle yaşam arasındaki ince çizgiyi aşabilmesi açısından kritik rolüne dikkat çekildi.
Prof. Dr. İskit, Türkiye’nin nitelikli yoğun bakım yatağı sayısı bakımından aslında dünyada birinci olduğunu, ancak bu yatakları çeşitlendirmeden her hasta için aynı şekilde kullanıldığı için yoğun bakımda yatak bulma sorunu yaşandığını kaydetti. Prof. Dr. İskit, “Artık yoğun bakımlarda tek tip yatak uygulamasını değiştirmemiz gerekiyor. Bakım hastasına da cerrahi hastasına da aynı nitelikli yatak kapasitesi kullanılıyor. Bunu çeşitlendirsek, yoğun bakımda yatak bulamama sorunu ortadan kalkacak” dedi.
26-30 Ağustos tarihleri arasında Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde TUYUD ev sahipliğinde gerçekleştirilen 16. Dünya Yoğun Bakım Kongresi (16th World Intensive and Critical Care Congress-WICC) için İstanbul’da buluştu. Kongrede, dünyada ve Türkiye’deki yoğun bakımların geldiği nokta, var olan sorunlar ve yoğun bakımların geleceği ele alındı.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı ve Yoğun Bakım Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Arzu Topeli İskit’in kongre başkanı olduğu bu büyük bilimsel buluşmada, Kovid pandemisi boyunca önemi daha da fazla anlaşılan yoğun bakımların, pek çok hastanın ‘ölümle yaşam arasındaki ince çizgiyi’ aşabilmesi açısından kritik rolüne dikkat çekildi. Prof. Dr. İskit, Türkiye’nin nitelikli yoğun bakım yatağı sayısı bakımından aslında dünyada birinci olduğunu, ancak bu yatakları çeşitlendirmeden her hasta için aynı şekilde kullanılmasının, yoğun bakımda yer bulma sorununa neden olduğunu kaydetti. Prof. Dr. İskit, Demirören Haber Ajansı’na önemli açıklamalarda bulundu.
“EN BÜYÜK SORUN, HER HASTAYA TEK TİP YATAK”
“Artık yoğun bakımlarda tek tip yatak uygulamasını değiştirmemiz gerekiyor. Bakım hastasına da cerrahi hastasına da aynı nitelikli yatak kapasitesi kullanılıyor” diyen Prof. Dr. İskit, dünya kongresinde öne çıkan en önemli başlıklara da değinerek şu bilgileri verdi: “Kongremize 82 ülkeden katılımcı oldu. Yoğun bakımda artık çok önemli olan sıvı tedavisi ele alındı. Sıvılar yani serum, artık ilaç gibi. Biz bunları derinlemesine işledik, sıvı tedavileri, basit bir serum değil aslında. Bunların yoğun bakımlarda rasyonel kullanımı konusuna da değindik.
Bir diğer konu da yoğun bakımlarımızın etkin kullanılması. Dünya ile ülkemiz arasında yoğun bakıma kabul edilen hasta çeşitliliğinde çok büyük farklar var. Çok sayıda, nitelikli yoğun bakım yatağımız var ama tek tip yatak olarak kullanıyoruz. Artık dünya bunu değiştiriyor. Sadece yoğun bakım değil, uzun dönem bakım hastası, palyatif bakım hastaları ve hospis denen kavramlara doğru gidiyor. Türkiye’de asıl sorun, bütün hastaları tek tip yoğun bakıma yatırıyoruz. Dolayısıyla asıl yoğun bakımdan fayda görecek hastaları yatıramaz hale gelebiliyoruz.”
“TIBBIN ÇARESİZ KALDIĞI HASTALARA KULLANIYORUZ”
Türkiye’de 25 binin üzerinde erişkin yoğun bakım yatağı var. 100 bin kişiye düşen yoğun bakım yatak sayısı 40. Oysa bu oran ABD’de 34,7, Almanya’da ise 29,2. Prof. Dr. İskit, yoğun bakım yatak sayısında aslında dünyada birinci sırada olduğumuzu ancak bu kapasiteyi doğru kullanamadığımızı söyleyerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Cihaz sorunumuz da çok fazla yok. Bizim temel sorunumuz, biz bu yoğun bakım yataklarını daha çok aslında yaşamın sonuna gelmiş, artık hiçbir şeyin yapılamayacağı, gerçekten tıbbın çaresiz kaldığı hastalar için kullanıyoruz. O zaman diğer hastalara da yatak bulamıyoruz. Ambulanslar sürekli yatak arıyorlar hastanelerde. Gerçek yoğun bakım hastaları için gecikmeler oluyor, yatış süreleri uzuyor, hatta belki de kaybedilebiliyorlar bu nedenle.”
“DOĞRU YATAĞI KULLANMAK HASTANIN YAŞAMINI DA UZATIYOR”
Prof. Dr. İskit, yoğun bakım yatak çeşitliliğinin artırılmasıyla ambulansların da her ağır hastayı bırakacağı hastaneye odaklanmak yerine o hasta için en uygun merkezi seçmeye odaklanabileceğini vurguladı ve şunları ekledi: “Mesela son dönem bir kanser hastası için yatak aranıyor. Halbuki bu hasta için yok yoğun bakım yerine, palyatif bakım servisi yatağı olabilir. Maalesef Türkiye’de bu palyatif bakım bilimi de tam bilinmiyor. Bu gerçekten uygulanabilse, yani böyle bir hasta herhangi bir yoğun bakım yerine palyatif bakıma alınabilse, o hastanın hem yaşam kalitesi, hem ailesinin memnuniyeti artıyor ve hastanın sağ kalımını bile artırdığı gösterilmiş.
Böyle bir hastayı örneğin bir cerrahi yoğun bakıma yatırdığınızda, ameliyat olacak bir hastanın, oraya gerçekten ihtiyacı olan bir hastanın yatışını da engellemiş oluyorsunuz. Özellikle üniversite hastanelerinde hemşire eksikliği nedeniyle ki Türkiye’de genel olarak var bu, yataklarımız kapalı kalabiliyor, açamıyoruz. Yani personel eksikliğinden açamadığımız da oluyor. Biz yoğun bakımları akılcı kullanırsak, ki bunu pandemide gördük, çünkü pandemideki hastalar, ağırlaşan hastalar gerçek yoğun bakım hastalarıydı, çok daha başarılı olacağız.”
“BÜYÜK VERİLERİN BİZLERE AÇILMASI LAZIM”
Yoğun bakımların büyük veri (big data) açısından da çok önemli merkezler olduğuna işaret eden Prof. Dr. İskit, kongrede, yoğun bakım hastalarını hayata bağlayacak yeni ve hızlı tedavilerin geliştirilmesi için bu büyük veriye ulaşımın önemine de değinildiğini anlattı.
Prof. Dr. İskit, Türkiye’de binlerce yoğun bakım hastasının verilerinin anonimleştirilerek araştırmacılara açılması ve şeffaf bir şekilde paylaşılması gerektiğini söyleyerek sözlerini şöyle noktaladı: “Bilgi üretmek, hasta bakımını iyileştirmek konusu son derece önemli. Yoğun bakım da bunun en önemli merkezlerinden biri. Çünkü sürekli hastaları monitörize ediyoruz ve sürekli cihazlara bağlı tuttuğumuz için onlardan gelen çok fazla veri var. Çalışmalarda gösterilmiş ki, bir yoğun bakımcı günde bin 400’e yakın veri işliyor beyninde. Düşünebiliyor musunuz, bu sadece 1 hasta için. Bir insan beyni bunu işleyemez. Bunun için bir takım klinik karar destek sistemleri, yapay zeka, makine öğrenimi gibi yeni yöntemlere ihtiyacımız var artık. Ama bunu da verilerimizi anonimleştirerek araştırıcılara açarak yapabiliriz.
Bizim binlerce hastamız var ama bunların verilerini analiz edemiyoruz. Bakın bugün Avustralya’da, Kanada’da, İngiltere’de, İskandinav ülkelerinde, hatta artık Pakistan’da bile kendi kayıt sistemlerini anlatıyorlar. Brezilya kendi kayıt sistemlerini anlatıyor. Çin anlatıyor. Ama biz anlatamıyoruz yoğun bakımla ilişkili. Bu ülkeler, yoğun bakımla ilgili yeni bilgilerin yüzde 90’ı da üreten ülkeler aynı zamanda. ‘Şu hastaya erkenden müdahale edersek, şu hasta grubuna şu tedaviyi verirsek, sağ kalımını artırabiliriz’ gibi bilgileri edinmiş oluyoruz bu datalarla. Biz bunları başka ülkelerin verilerinden öğrenmektense, kendi verilerimizle bunu ortaya koymak isteriz.”