Acımızı yaşayamadığımız bir toplumdayız. Kaybı ve yası nasıl karşılayacağımızı bir türlü kestiremiyoruz. Acımızı yaşamaya müsaade yok. Bazen teselli etmek amaçlı bazen empati eksikliğinden.. Bazen iyi niyetten bazen art niyetten..
‘Ya sen de buna mı üzüldün?’, ‘Aman canım sen de buna mı takıldın?’, ‘E bunda ne var?’, ‘Bir kere olmuş ne olmuş?’ vb. sorularla; ‘Aynısı bana da olmuştu.’, ‘Sanki ilk kez sana oldu.’, ‘Sadece sende değil herkes böyle!’, ‘Ya canım sendeki de dert mi falancanın şusuna bu olmuş.’ gibi absürt kıyaslamalarla; ‘Amma abarttın sen de!’, ‘Bebek misin sen kocaman insansın!’ gibi yersiz küçümsemelerle; ‘Kadın değil mi işte illa büyütecek!’, ‘Ya erkek adam ağlamaz.’ gibi cinsiyet içerikli klişeleştirme çabalarıyla acıyı, kaybı sürekli bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde yok saymaya veya kanıksatmaya çalışıyoruz. Yarıştırıyoruz. En korkuncu da acımızı küçümsemek için bizden daha kötü durumda olan bir örnek bulmaya, başkalarının daha kötü oluşuyla teselli buldurmaya çalışıyoruz.
Halbuki acılar öyle kişiseldir ki aynı acıyı aynı anda iki farklı kişi bile aynı dozda, aynı şekilde yaşayamaz. Acıları algılamamız kendi bilişsel sürecimizle ortak bir şekilde ilerler, kendi ruh dünyamızda kendi yaşayışlarımızla ve kendi yaşayışlarımızdan çıkardığımız, anlamı tamamen bize özgü olan, çıkarımlarla yoğrulur.
Acılar kişisine öyle kişisel hitap eder ki, Rab katında da acılar ve sınavlar çeşit çeşittir; Kimi varlıkla sınanır, kimi yoklukla; kimi ana babasıyla sınanır, kimi evladıyla… İnsan iyilikle de sınanır, kötülükle de… İnsan iyilikle nasıl sınanır demeyin! Kötüye vereceğimiz tepki üç aşağı beş yukarı belli iken, iyiliğe her zaman hakkını veremeyiz, hakkını veremediği iyilik de sınavı olur insanın.. Bu sebepledir ki acı kanıksanacak, azımsanacak, yadırganacak, yargılanacak, rakamlanacak, önceliklenecek bir şey değildir. İyi niyetle olsa dahi…
Peki biz bu acıyla nasıl başa çıkacağız? Acı başa çıkılacak bir durum, güreşilecek bir boğa değildir. Acı bir süreçtir. Unutulmaya çalışılmaz, kimi zaman zaten de unutulamaz ama üstesinden gelebilene kadar yaşanır. Süresi ve yoğunluğu acıya, kişiye, duygu durumuna ve pek çok koşula göre değişkenlik gösterebilir. Bu süreçte bize düşen, acı çekenin acısına tüm saygı ve sabrımızla kol kanat germek, onların acısını anladığımızı, hissettiğimizi ve bütün sevgi ve saygımız ile onların bu süreçlerinde yanlarında durduğumuzu hissettirmek; gerektiği yerde de uzman yardımı alarak süreci tamamlatmaktır.
Duruşumuzu karşımızdakinin ihtiyaç ve temennilerine göre şekillendirmemiz gerekir. İhtiyacı yalnızlık da olabilir. Nitekim bazen de karşımızdakini sevmek, değer vermek acısına müdahale etmemektir. Kişinin kişisel yas alanı işgal edilmemeli, sükunetle süreçlerin tamamlanmasına izin verilmelidir. Elimden bir şey gelmiyor diye düşünülse dahi karışmamanın sağlıkla bu süreci atlattırmak için elden gelen en iyi şey olduğunun farkına sonuçta varılmış olunacaktır.
‘Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.’
Bugün bizim acımız var ve biz bu acıyı yaşayacağız.
Şehitlerimize ithafen…