Yarısı boş yarısı da dolu… Hiç düşündük mü, belki de bizi üzenin mutlu olma çabası olabileceğini?
Uçlarda yaşayabiliyoruz hayatı. Bazen çok iyimser bazen de kötümser. Dönem dönem değişen fikir akımları doğrultusunda hayatımızda etkileniyor. Bu dönemin modası mutluluk. Her olaya iyi yönünden baktırmaya çalışan, sürekli olarak bardağın dolu tarafına vurgu yapıp üzülmemize imkan tanımayan bir dönem. Hiç düşündük mü belki de bizi üzenin mutlu olma çabası olabileceğini?
Madem mutlu olmak tek gayemiz, neden diğer duygular da var? İşlevsizler mi, önemleri yok mu? Öfkelenmeye, mutsuz olmaya, sakinliğe, ağlamaya ihtiyacımız yok mu? Robot muyuz ki yedi yirmi dört gülebilelim ve her olay karşısında ideal tepkiler oluşturalım?
Duygulara ne kadar hakimiz?
Duygular düşündüğümüzden daha karmaşık ve çeşitli. Mesela birincil ve ikincil duygularımız var. Öfkelenen biri her zaman sadece öfkelenmemiştir. Bazen öfke maskesi takmış bir mutsuzluk yaşarız. Maske düşünce bastırılan mutsuzluk ile karşılaşırız. Ağlamak bizi zayıf yapmaz mesela. Aksine bir duygu boşalımı olduğu için sakinleştirir ve güç verir.
Olumsuz olan ne biliyor musunuz? Duyguların dozunda yaşanmaması. Mesela öfkelenmek çok normaldir ama bunun sonucunda kendimize ya da çevremize zarar vermemiz normal değildir. Her duygu yaşanmalı ama belli sınırlar ve kontroller içerisinde.
Aynı durum mutluluk içinde geçerli. Mutluyum diye yarınlar yokmuşçasına yaşamak da hatalıdır. Hayat bir dengeden ibaret. Ne sonuna kadar negatif ne de pozitif. Her zaman bir denge vardır, çoğu zaman bizim bile farkında olmadığımız.
Bardağın da yarısı boştur
Öte yandan yarısı da doludur ve bunlar bir bütündür. Biri olmadan diğeri var olamaz. Mutsuzluk yoksa eğer mutluluk da var olamaz. Her daim bir duyguyu yaşama çabasında olmak insanı zehirler. Daima ağlayamadığımız gibi gülemeyiz de.
En çaresiz ve depresif hissettiğimiz zamanlarda da bir umut vardır. En mutlu ve başarılı anlarımızda da mutlaka negatif olaylar vardır. Aslında en temelde kategorileştirme hatamız var. Duyguları iyi, kötü ya da olumlu, olumsuz olarak kategorize edemeyiz. Her his faydalıdır, gereklidir. Doğru yaşandığı ve özellikle ifade edildiği sürece hepsi bize fayda sağlar.
Duygusal dengeyi sağlayabilmek
Yaşamımızı bir hız trenine benzetecek olursak bu trenin durmadan zirveye çıkacak olmasını bekleyemeyiz. Açık konuşmak gerekirse sürekli tek yönlü bir gidiş olsaydı eğlenceli de olmazdı. Hayatta aynı bir hız treni gibi inişler ve çıkışlarla doludur. Bu yolculuk esnasında da doğal olarak her duyguyu yaşarız.
Sonsuz bir mutluluğun olmadığı gibi sınırsız bir mutsuzluk da yoktur. Her duyguya ve duruma bir misafirmiş gibi yaklaşıp onlara o şekilde muamele etsek çok daha işlevsel olabilir.
Hayattan beklentilerimizi tekrar düşünüp duygulara karşı olan ön yargılarımızı fark etmeliyiz. Bu aşamada öz denetim devreye giriyor. Olaylar karşısındaki tepkilerimize, hislerimize ve bu hislerin altındaki etkenlere sorgulayıcı bir gözle bakmamız kendimizi tanımamıza yardımcı olur.
Kendimizi tanımamız ve duygularımızı anlamamız arasında karşılıklı bir ilişki vardır. Kendimizi tanıdıkça duygularımızı anlamaya başladığımız gibi duygularımızı anladıkça da kendimizi tanımaya başlarız. Kendisini tanıyan insan duygu ve düşüncelerini anlayan, anladığı için de çıkmazda hissetmeyen ve hayatında bardağında hem boş hem de dolu tarafını görebilen insandır. Bahsi geçen farkındalığa ve kabule ulaşabilmek dileğiyle.