Uluslararası Yatırım ve İş Dünyası Konfederasyonu (ULUSKON) Genel Başkanı ve Uluslararası İnsan Hakları Savunma Komitesi (IHRDC) İyi Niyet Elçisi Nezaket Emine Atasoy, “Üretim teşvik edilmeli, kazanılan dövizi yurt içinde yatırıma özendirecek politikalar izlenmelidir” dedi.
ULUSKON Başkanı Nezaket Emine Atasoy, yaptığı yazılı açıklamada, Dünya Bankası’nın en son Küresel Ekonomik Beklentiler raporuna göre, pandemi ve Rusya-Ukrayna savaşı kaynaklı olumsuz etkilerle küresel ölçekte yaygın, uzun süreli zayıf büyüme ve yüksek enflasyon dönemine girilmesine neden olduğunu belirtti. Özellikle Ukrayna’daki savaşının enerji fiyatlarını artırdığını, üretim maliyetlerini yükselttiğini ifade eden Atasoy, “Türkiye, benzeri enerji ithalatçısı ülkelerde makroekonomik politikaları kısıtladı.
Finans ve para politikaları, azalan talebi canlandırmak için artık yetmiyor. 2023 ve 2024 yıllarında gelişmekte olan ekonomilerde kişi başına düşen gelir seviyesinin azalmaya devam edeceği öngörülüyor. Küresel ölçekteki bozulma Türk ekonomisinin de menfi etkilere daha fazla maruz kalması sonucunu doğurdu” ifadelerini kullandı.
‘ÜRETİM TEŞVİK EDİLMELİ’
ULUSKON Başkanı Atasoy, ihracat odaklı çalışan şirketlerin daha geniş sorumluluklar üstlenebileceği bir ticari ortamın tesis edilmesi gerektiğini kaydederek, şunları söyledi:
“Üretim teşvik edilmeli, kazanılan dövizi yurt içinde yatırıma özendirecek politikalar izlenmelidir. Şirketlerin önlerini görmeleri, yatırım yapmaları, ihracat bağlantılarını pekiştirmeleri, yeni ticari erişimlere yönelmeleri beklenmemelidir. Mali piyasalarda dengenin bir an önce oturtulması ve şirketlerimizin yurt dışına rekabetçi fiyatlarla mal satışı yapabilmeleri bir zorunluluktur. Bunun için mali istikrarın sağlanmasını bir öncelik olarak görüyorum.
yükselen ihtiyaçlara göre üretim ve ihracat zincirimizi yeniden oryante etmeliyiz. Küresel ısınma, Rusya’ya yaptırımlar, Ukrayna tahılının ihracatını engelleyen Rus ablukası, Çin ve Hindistan benzeri tarım ürünü ihracatçısı büyük üreticilerin kendi ihtiyaçlarına öncelik vermesi düşünüldüğünde, özellikle Afrika’nın önümüzdeki 3-5 yıl içinde açlık ve kıtlık sorunuyla baş etmekte zorlanacağını öngörüyorum.
Afrika ülkelerine ticari ve siyasi erişimi her geçen gün artan Türkiye’nin, bu ülkelerin ihtiyaç duyduğu tarım ve hayvancılık ürünlerinin üreticisi ve aynı zamanda tedarikçisi olabileceğini öngörüyorum. Özellikle tarımda yurt içinde bu yönde belirlenecek ciddi teşvik ve sistematik üretim politikalarının hayata geçirilmesi halinde, hâlihazırda işlenmeyen topraklarımız bile ekilebilir hale gelecek, tarımda üretim bolluğu yaşanabilecek ve dışarıya tarım ürünleri satışında ciddi artış sağlanabilecektir.”