Türk futbolunun sorunu ne? Türk futbolunun en büyük sorunu futbol hariç her şeyin konuşulması…
Ülkemizdeki futbolun, özellikle de alınan bazı kararlar sonrası “Türk futbolunun sorunu ne?” ya da “Neden ülke futbolumuz gelişemiyor?” benzeri sorular spor gündemimizi oluşturuyor ve epey meşgul ediyor. Aslında gündemi oluşturan bu soruların sadece TFF’nin almış olduğu kararlar sonrası konuşulması da bana göre başlı başına bir sorun. Bu yazımda da bu sorunlardan nasıl kurtulup gelişmeye başlayabileceğimiz hakkında ki fikir ve düşüncelerimi sizlere anlatacağım. İlk kısım da yer verdiğim “Türk futbolunun sorunu ne?” sorusuna birçok futbolseverin vermiş olduğu cevaplar şu şekilde;
- Altyapı ve Tesisler
- Genç oyuncu ve teknik direktör yetiştirememek
- Kulüplerin mali durumu
- MHK ve TFF
- Belirli bir sisteme sahip olmamamız
- Medya
Şahsi olarak bu görüşlere katılmakla beraber, bana göre en büyük sorunumuz saha içinde kalamamak. Oyun yerine başka etkenlere yoğunlaşmak ve futboldan saha içinden kopmak. Bunun en büyük nedeni ise spor medyasının, antrenörlerin, yöneticilerin ve futbolseverlerin sürekli saha dışı unsurları dile getirerek bir kaos, bir kargaşa ortamı yaratmaya çalışmaları. Bunun üstesinden gelebilmek için neler yapılabilir?
Gelişim ve yeniliğe açık olmak:
Ben artık Türkiye’de sadece şampiyonluk yarışının içinde olan takımların konuşulmasından, yöneticilerin her maç sonrası konuşmaları ve teknik direktörlerin saha içi hariç, her unsuru konuşup söylenmelerinden çok rahatsızlık duyuyorum. Medya mensuplarının da oyunu konuşmak yerine envai çeşit senaryo yazmaları komplo teorileri ile gündemi işgal etmeleri son derece acınası. Benim gibi düşünenlerin sayısının da hiç de az olduğunu sanmıyorum. Bu yüzden eğer Türk futbolunun gelişmesini istiyorsak, bazı köklü değişimlerin yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bu değişimler ;
Spor Medyası
Spor medyasındaki birçok futbol yorumcusu, maç hakkındaki yorumlarını, sahayı 9-16-18 gibi sayılara bölerek alan parselizasyonu yapmadan, rakip bloklar arası mesafelere dikkat etmeden ya da takım pres yaparken rakibini nasıl yönlendiriyor gibi nüanslara dikkat etmeden bilgisizce konuyu farklı yerlere çekerek yorumlarını yapıyor. Çünkü ülkemizde reyting yapan unsurlar;
- Teknik direktörlerin ve yöneticilerin verdiği demeçler
Futbolseverleri ya da futbol taraftarlarını futbolu sevenler ve iyi futbol sevenler olmak üzere iki grupta değerlendiren biriyim. İyi futbol sevenler, tutmuş oldukları takımın maçlarının yanı sıra dünyanın en iyi futbolcularının, en iyi teknik direktörlerinin bulunduğu Premier League’i izleyen, diğer Avrupa liglerini derbilerden derbilere takip eden kesim. Göze hoş gelen futbol izlemek istedikleri, kötü oyunun oynandığı sürelerden sıkıldıkları için bu kesime iyi futbol sevenler diyorum. Futbolu sevenler ise Avrupa’nın hemen hemen her ligini takip etmeye çalışan, şampiyonluk iddiası olmayan takımları izleyen, analiz eden kesim.
Bu kesimin futbola olan ilgisi ve ayırdığı vakit küçümsenemeyecek kadar önemli. Yani örnek vermek gerekirse Filippo İnzaghi yönetimimdeki Brescia Calcio maçlarını izleyip, takımın bir 90 dakika içinde 3-4 farklı formasyonu oynayabilmesinden etkilenip notlar alan ya da Real Sociedad maçlarını izleyip, orta saha oyuncusu Jon Guridi’nin yapmış olduğu topsuz koşuları görüp bu konu hakkında fikir sahibi olan kişiler bu gruba giriyor. Türk futbolumuzun gelişmesini istiyorsak bu sektörün içinde sadece iyi futbolu sevenlerin değil, gerçekten futbolu sevenlerin olması gerektiğini düşünüyorum. Futbolu yakından takip eden hemen hemen her insan futbol medyasında yer almak istiyor. Bu bireylerin kendilerine gerçekten “Futbolu seviyor muyum?” diye sorması gerektiğini düşünüyorum.
Türk hocalarının çağ dışı tezlerini çürüten Şampiyonlar Ligi finalinde karşı karşıya gelmiş iki teknik adamın Pep Guardiola ve Thomas Tuchel’in anti tezlerini sunacağım.
Pep’in Premier Lig’i sürklase eden kadrosunda en etkili isimler İngilizler mi yoksa Belçikalı-Cezayirli-Arjantinli-Portekizli oyuncular mı? Tuchel’in takımının kaptanı İspanyol; maçın adamı Fransız ve hücumda Alman panzerleri görev yapıyor. Liverpool’da Jordan Henderson çok büyük bir karakter evet ama Virgil van Dijk-Firmino-Salah-Mane hatta Wijnaldum’dan sonra gelir. “Büyük takım topa sahip olarak oynar.”” Evet bu şekilde oynayan büyük takımlar var. Barcelona – City – Bayern gibi. Ama United – Atletico Madrid – Liverpool mesela çok fazla topla oynayan takımlar değiller. Yani tek bir oyun; tek bir doğru; tek bir plan olamaz. Modern takımlarda olmazsa olmaz unsurlar dinamizm ve sürekli hareketliliktir.