Rusya-Ukrayna savaşı ve bize öğrettikleri… Öyle bir coğrafyadayız ki bir günümüz durağan geçmiyor. Kuzeyimiz, güneyimiz, doğumuz batımız sürekli bir karmaşa içerisinde.
Sanırım bu toprakların kaderi buymuş; geçmişte de günümüzde de ve büyük olasılıkla gelecekte de…
Rusya-Ukrayna savaşı adım adım geliyordu ama çoğu kişi masada bu sorunun çözüleceğine inanıyordu. Kimse demiyordu ki Rusya, 190.0000 kişilik bir orduyu sınıra getirdikten sonra tekrar geri dönmesi onlar için büyük prestij kaybı olur diye. Bunu diyemedikleri gibi son on gündür seyrettiğimiz onca TV kanalında çıkan yorumcuların hiç biri de geçen gece ki Rusya saldırısının bu şekilde olabileceğini tahmin etmemişti.
Yok askeri strateji uzmanı, yok eski asker, yok uluslararası ilişkiler öğretim görevlisi, yok eski büyük elçi, yok Rusya veya Ukrayna uzmanı, yok o yok bu diye bu tartışma programlarına çıkanların hiç biri; Rusya, ülkenin hepsine birden saldırı düzenleyecek ve başkent Kiev’e girecek diye bir öngörüde bulunmadı.
Bu da demek oluyor ki bu programları seyretmek, genel kültür ve tarihi bilgi edinmenin haricinde boşa geçen zaman oluyor. Sadece bu konu değil daha önceki pek çok siyasi, ekonomik ve sosyal olayda da bu şekilde oldu ne yazık ki.
Bu savaşın sadece Türk televizyonlarındaki tartışma programları ve katılımcıların boş olduklarını göstermesi kadar bizlere yani Türk halkı ve devletine öğrettiği başka konuların da olduğu çok net.
Mesela Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’ne hiç bir zaman güvenilmeyeceğini. Uzun yıllardır Ukrayna’yı Rusya’ya karşı kışkırtan, seni NATO’ya alacağız diye kandıran batı devletleri şu anda koca bir ülkeyi yalnız bırakmış durumdalar. Yıllardır en nefret ettiğim söylem olan “yapılanları kınıyoruz” demekten başka bir şey yaptıkları yok.
Hatta Rusya’ya bir ülkeyi istila etmesi ve o kadar can kaybına neden olması yüzünden kızmaktan öte, milyonlarca mülteci akınına neden oluyorsun diye kızmaktalar desek yanlış söylemeyiz. Yani yine kendilerini düşünüyorlar.
Bir diğer konu da; her ne kadar iki ülke ordusu arasında ağırlıksız bir güç farkı olmasına rağmen Rusya’nın bu kadar kolay bir şekilde başkente kadar gelebilmesi. Biz Suriyelilere kızıyorduk; ülkenizde savaş var ve siz buralara göç ediyorsunuz, ülkenizi boş bıraktınız diye. Ama Ukraynalıların da onlardan pek bir farkı olmadığını gördük.
Kaldı ki birisi iç savaş, diğeri başka bir ülke tarafından işgal edilmek olduğu halde. Yine bu durum bile Türk milletinin ne kadar büyük bir millet olduğunu gözler önüne seriyor. 15 Temmuz darbe girişiminde elinde sopayla tanka kafa tutan, balkondan levye ile F-16’ya saldıran bir halkız. Ve böyle bir savaş (Allah korusun) ülkemizde olsa neler yapabilirdik, düşünemiyorum bile !
Yıllardır kendim de dahil olmak üzere pek çok kişi orduya ve silahlanmaya neden bu kadar çok para harcadığımızı sorgulayıp dururuz. Ama bu savaş bir kez daha gösterdi ki; güçlü ordu bu coğrafyanın bir ülke için en önemli unsuru. Hiç bir şekilde taviz vermeden ordumuzu, silahlanmamızı modern ve bağımsız bir şekilde sürdürmeliyiz.
Bu demek değil ki ben savaş istiyorum, savaşa karşı değilim ama gördük ki etrafımız bir mayın tarlası ve ne zaman hangisinin patlayacağı belli değil. Güneyimizdeki sorunlarla boğuşurken bilemezdik ki kuzeyimiz de karışacak. İki gün sonra Balkanlar veya Ege’nin vahim durumlara gelmeyeceğini kim tahmin edebilir ? Her büyük ekonomik krizlerin sonunda büyük savaşların çıktığı tarihte yer alan bir gerçek.
Otuzlu yıllarda Amerika ve tüm dünyayı saran büyük buhranın sonunda 2. Dünya Savaşı, Amerika’da yaşanan ve sonrasında tüm dünya piyasalarını sarsan 2008’deki mortgage krizi sonunda art arda gelen Arap Baharı olayları ve Suriye savaşı ve şimdi de Koronavirüs yüzünden durgunluğa giren dünya ekonomisi ve Rusya-Ukrayna savaşı.
Umarım bu savaş diğer saydıklarım gibi daha fazla büyümeden, başka ülkelere sıçramadan son bulur. Ama bana öyle geliyor ki Amerika ve Rusya danışıklı dövüş olarak krizi bu duruma getirdiler. Belki aralarında gizli bir anlaşma bile olmuş olabilir. Keza belki Çin de bu anlaşmaya dahildir. Rusya, Ukrayna’ya, Çin, Tayvan’a, Amerika’da İran’a girmek üzerine bir denklem oluşturmuşlardır. Kim bilir ?
Burada yine ülkemiz ve ordumuz noktasına odaklanacak olursak; Türkiye’nin güçlü ordusunun çevre ülkeler ve batı için caydırıcı bir güç olarak dimdik ayakta durması gerçekten çok önemli. Bir Amerika veya Rusya ile baş edebilecek gücümüz olmasa da her ikisi de dahil olmak üzere hiç bir ülkenin kolay kolay göze alabileceği bir yem değiliz.
Burada şunun da altını çizmekte fayda var ki; yerli ve milli savunma sanayinin son beş yıldaki ivmelenmesi ve dışa bağımlılığın minimumlara inmesi gerçekten büyük bir zaferdir. Bunu belki şu an anlamıyoruz ama gelecekte çok daha iyi anlayacağız. Savunma ve güç faktörlerinin yanında dışa gidecek milyarlarca TL’lik bir para içeride kalıyor ve hatta bu sektörde yaptığımız ihracatlar ülke ekonomisine de büyük gelirler getiriyor.
Günümüzün popüler konularından S-400’lere de bir parantez açmak lazım. S-400’ün alınması çok önemliydi. Artık savaşlar roketlerle ve hava kuvvetleriyle üstünlük sağlanıp, piyadelerle kazanılıyor. Ukrayna savaşında da Rusya, önce roketler ve füzelerle Ukrayna’nın askeri güçlerini bertaraf ettirip devamında zırhlı araçlar ve askerlerini göndermiştir. Bu bakımdan çok iyi bir hava savunma sisteminizin olması çok önemli. Hatta mümkünse S-400’ler dışında Amerika da dahil olmak üzere başka ülkelerden başka sistemler daha alıp, ülkenin dört bir yanını bu sistemlerle koruma altına almalıyız. Ta ki milli sistemimizi devreye alana kadar.
Yine çok önemli bir konu var ki bu da göz ardı edilmemelidir. Rusya ve eski SSCB ülkelerinde müthiş bir demir yolu ağı vardır. Fabrikaların içlerine kadar girebilen bu ağ sayesinde yük ve insan taşımacılığı çok kolay ve hızlı bir şekilde yapılmaktadır. Bu sayededir ki Rusya 190.000 kişilik bir orduyu ve dolayısıyla da silah ve aracı çok kısa bir süre içerisinde Ukrayna sınırlarına taşıyabilmiştir. Onuncu yıl marşımızda da söylendiği gibi demir ağlarla örmeliyiz tüm ülkeyi.
Yıllar önce okuduğum bir tarih kitabında Birinci Dünya Savaşında İngiltere’nin Osmanlı’yla aynı tarafta olmama nedenlerinden birinin, Osmanlı İmparatorluğu gibi geniş sınırları olan bir devletin; sınırlarını korumakta ve askerleri ile silahlarını bir yerden bir yere taşımakta zorluk çekeceğini düşünmeleri olması şeklinde yazıyordu. Aynı şekilde, bizim de Almanya’yı seçmemizin nedenlerinden biri olarak da bize bu demir yolu ağlarını kurmamıza yardım edeceğini söylemesi olarak belirtiliyordu. Umarım bu konu da gerekli ilgiyi görür ve ülkemizin her noktasına demir yolu ile ulaşım sağlanabilecek konuma gelir.
Yukarıda mültecilerden ve Ukraynalıların tıpkı Suriyeliler gibi savaşmadan hemen ülkelerinden kaçmalarından bahsetmiştim. Belki de bu savaş için tabiri caizse “alan memnun satan memnun” da diyebiliriz.
Rusya hiç bir direnç bile görmeden ülkeyi işgal edip, Ukrayna’yı bölecek ya da kendi boyunduruğu altında bir yönetime devredecek.
Ukrayna’daki Rus yanlısı olmayan Ukraynalılar da uzun yıllardır süregelen ekonomik sorunlarından bıktıkları için batıya geçip, Avrupa Birliği ülkesi ülkelere mülteci olarak göç ederek bu ülkelerin vatandaşı olarak Avrupa Birliği’ne girmiş olacaklar. Bu arada savaştan kaçan insanların arasında gerçekten çok önemli bilim insanları olduğu unutulmamalıdır. 2. Dünya Savaşı’nda Almanya ve Nazilerden kaçan bilim insanları sayesinde Amerika’nın geldiği noktalar göz önüne alındığında şu anki göçmen dalgasında ülke olarak biz de o tarz insanlara ve ailelerine dost bir şekilde kucak açıp imkanlar verirsek bize sağlayacakları faydalar da bir şekilde düşünülmelidir.
Farkındayım çok uzun bir yazı oldu ama inanın elimden geldiğince kısa tutmaya çalıştım. Tarihe geçecek çok önemli ama bir o kadar da hüzünlü anlara şahitlik ettiğimiz bu günlerin en kısa sürede bitmesi, savaşın minimum sayıda yaralı ve can kaybı ile son bulması dileğiyle hepinize sağlıklı ve barış dolu günler diliyorum.
SAVAŞA HAYIR !!!