Özür dilemeden barışmak diye bir şey var. Nasıl olduğuna dair bir fikrim yok ama zamanın çok yardımcı olduğuna eminim.
Genellikle incir çekirdeğini bile doldurmayan sebeplerden kavgalarımız olur. Bazı şeyleri çok abartır ya da karşımızdaki kişi için önemli olan bir şeyi dikkate almadığımız da kavgalarımız ortaya çıkar. Peki neden böyle yaparız. Neden görmezden gelir neden kendi bencilliğimizi ortaya koyarız. Evet, bencillik… Her insanda az ya da çok bulunur. Bazı zamanlarda kendi istediğimizi yapmak isteriz. Kendi düşüncelerimizi, karşımızdaki kişiye yaptırmak veya inandırmak isteriz. İşte her şey burada başlıyor. Karşıdaki kişinin sizin düşüncenize tepkisinde tartışmalar, kavgalar, sorunlar ve birbirinden uzaklaşarak küs olma durumu ortaya çıkıyor.
Özür dilemeden barışmak burada ortaya çıkıyor. Ne kadar sorunlarımıza ve kavgalarımıza rağmen birbirimize karşı sevgimiz vardır. Bu sevgiyi, içimizde bir yerde saklıyoruzdur. Ama farkında değilizdir. Ne zaman küstüğümüz kişiyi karşımızda gördüğümüz de bu sevgi depreşir. Ama biz ne yaparız, o sevgiyi nefrete dönüştürüp karşımızdaki kişiye göndeririz. Vicdan azabı çekene kadar da bu böyle devam eder. Ama gururumuzdan özür dilemeyiz. Sonra bir bakmışız yan yana konuşuyoruz bir olay hakkında ya da bir grubun içindeyiz mecbur orda bulunmalıyız, konuşmaya başlıyoruz birdenbire. Bak, gördün mü? Özür dilemeden barışmışız.
Evet evet… Zamanın olgunlaştırdığı iki çocuktuk biz. Kırılarak büyüdük, beraber olgunlaştık. Eksikliklerimizle zaaflarımızla bizdik. Ama biliyoruz ki her şeye rağmen birarada mutluyuz. Birbirimizi tamamlıyor ve kopmamak için nedene ihtiyaç duymuyoruz. Olduğumuz gibi.
Hayatınıza bakıp düşündüğünüzde bana hak vereceksiniz. Belki kız kardeşiniz belki de en yakın arkadaşınızdır bu kişi.