Oya sevemedim seni doya doya.. Can parçam, her şeyim, ruhum, ruhdaşım…
İş yerini erkenden açmıştım, her sabah yaptığım gibi. Bilirsiniz sabah bereketi bir başkadır erken kalkıp erkenden ekmek teknesine varmak ve besmeleyle dükkanın kapısını açmak insana huzur verir hep. Pencereden gelen temiz hava eşliğinde çayımı yudumlarken gözüm duvardaki saate takılmıştı yüzümü hüznün sardığını hissetmek zor olmadı benim için. Çünkü o saat bana ondan kalan nadir eşyalardan bir tanesiydi yedi yıl önce dükkanın açılışında hayırlı olsun amacıyla bana bu duvar saatini hediye etmişti ve kendi elleriyle şimdi asılı duran yere sabitlemişti.
O an ellerinden tutup gamzesine bir öpücük kondurmuştum yüzünün nasıl da kızardığını asla unutamam. Saate bak ve beni hatırla, hayallerimizi hatırla, umudun tükendiğinde yine bu saate bak ve bu sana umut olsun, güç olsun, hayallerimiz için sana iyi gelsin diye de aldım bu saati demişti can parçam. Yedi yıl önceden söz ediyorum ve dün gibi hala aklımda hala gözlerimin önünde bazı anları bazı insanları unutmak kolay olmuyor gözüm o günlere dalmışken dükkana bir amca geldi ve elimdeki çay bardağının soğuduğunu o an fark ettim o da zaten çayı soğuk içmemi isterdi maksat boğazım yanmasın, soğumuş çayı içtim boğazım belki yanmadı ama yüreğim yanıyordu!.. Ben amcaya da bir çay doldurup geleyim en iyisi.
Akşam olmak üzereydi dükkanı kapatıp arabaya binmiştim arka koltuğa da duvar saatini bırakmıştım artık dükkanda kalmasını istemiyordum. Bana iyi şeyler hissettirmiyordu. Sevgili iken hep gittiğimiz bir baraj vardı direksiyonu oraya çevirmiştim ve paketimdeki son sigarayı da yakıp içmeye başlamıştım radyoda ise bizim şarkı çalıyordu! Gözlerim hafiften yaşardı ve bir elimle gözyaşlarımı silerken bu esnada diğer kolumda takmış olduğum saatin de ondan kaldığını fark ettim canım yanarak.
Biraz sonra saati sinirle alıp pencereden caddeye fırlattım, arkamdan süratle gelen arabanın tekerleği altında ezildiğini gördüm saatin. Varmıştım baraja o gittikten sonra çok nadir geliyordum buraya çünkü benim için burası onunla anlam kazanıyordu.
İlişkimizin beşinci senesinde üniversiteyi kazandı ve Bursa’ya gitti o, okuyup kazanacakmış ve evlenmemiz için para biriktirecekmiş. Sevinmiştim. Bu arada ben de dükkandan kazandığım parayı biriktiriyordum ikimizin güzel bir hayat yaşaması için, onun için, bizim için ve çocuklarımız için!..
Annemle babam trafik kazasında hakkın rahmetine kavuştuğundan beri evde tek başıma yaşıyordum ve onlar dışında yaşayan tek sevdiğim oydu. Oya’ydı. Oya’nın babası beni pek sevmezdi çok zengin değildim herhalde bu yüzdendi annesi ise çok seviyordu sağolsun.
Oya okusun hayallerinden biri olan üniversiteyi bitirsin diye çok destek verdim ona. Ona güveniyor ve onu rahat bırakıyordum onu kısıtlamak bir kenara ona bir çok konuda ben cesaret veriyordum.
Kalbimi de vermiştim!..
İlkbahar mevsimindeydik ve sonbaharda ikinci dükkanımı açmayı planlıyordum kışında Oya’yı isteyecektim ailesinden ve babası hayır diyemeyecekti çünkü piyasada ben de var olmaya başlamıştım artık zengin sayılırdım.
Söz, nişan derken Oya’nın okulu bitince evlenirdik diye hayal etmiştim ama bazı hayaller yıkılır bazen ve ondan sonra hiç hayal kuramazsın. Oya üniversiteye gittikten sonra baya değişmişti olabilir, insanlık hali gençliktir deyip çok durmamıştım bu değişim üzerinde ama keşke dursaymışım.
Bir gün dükkanda kitap okurken Oya’nın annesi beni aradı. Oya’yı bırakmamı istedi ben de ona kışın Oya’yı isteyeceğimi söyledim ama annesi, boşuna uğraşma oğlum seni severim bilirsin ama sen de artık vazgeç, deyip telefonu yüzüme kapatmıştı. Şaşırmıştım kurduğum hayaller yıkılıyor muydu yoksa?
O günün akşamında Oya bir mesaj atmıştı.
“Annem seninle konuşmuş zaten babam çocuğu ara demiş tahmin etmişsindir sen, Hamit seni sevmek kaderimdi ama belki seninle evlenmek kaderim değil ben bunu anladım ne olur sen de anla ve beni rahat bırak aileme düşman olmak istemiyorum hoşça kal adam..” diye. Mesajı okurken tüylerim diken diken olmuştu çok farklı hisler yaşamıştım ve yalnızlık canımı daha da acıtmıştı o an. Sonra gökyüzüne baktım bizimkiler oradaydı biliyorum, cennetteydiler hissediyordum.
Ellerim titreye titreye, olur kendine iyi bak, diye yazmıştım ondan sonra ona ne tek kelime ettim ne de bir daha onu aradım. Aradan üç ay geçmişti Oya’nın kuzeni bana Oya’nın üniversitedeyken tanıştığı bir doktorla bu akşam nişanlandığını yazmıştı ve nişan fotoğrafını da bana atmıştı o gece gözüme bir gram uyku bile girmemişti telefonu kapatıp fırlatmıştım sinirle. İmtihan diyordum sabret dua et diyordum kendi kendime ve o gece sabaha kadar Rabbime dua etmiştim kalbimden onu çıkarıp alsın diye yükümü hafifletsin diye.
Kolay oldu diyemem ama işimden gücümden hayatımdan yaşama olan inancımdan beni alıkoymadı Oya’nın böyle şeyler yapmış olması. İnsanoğlu işte çiğ süt emmiş.
Zaman geçer o evleneli iki yıl olmuştu bile.
Arabadan arka koltukta duran duvar saatini aldım ve suya doğru fırlattım artık ondan geçmiş dışında ben de hiçbir şey kalmamıştı geçmişe de bir şey yapılamıyordu zaten.
Oya etrafına mantık evliliği yaptığını söylemiş günümüzde sağlam işin çok önemli olduğunu aşkın karın doyurmadığını eşinin çok başarılı bir doktor olduğunu söylüyormuş. Kuşlar bana da getirdi bu sözleri. Neyse baya geç oldu ben eve gideyim diye arabaya binmiştim arabaya bineli beş dakika bile olmamıştı ki telefonuma bir mesaj geldi mesaj Oya’nın yakın bir arkadaşındandı.
“Hamit Oya eşi tarafından silahla öldürülmüş akşam üzeri..” diye yazmış mesajda. Hemen arabayı sağa çekip hüngür hüngür ağladım hayatımda hiç kimse için bu kadar ağlamamıştım Oya’nın yakın arkadaşını aradım ve Oya’yı nereye gömeceklerini sordum ve onu nereye gömeceklerinin cevabını aldıktan sonra yüreğim yana yana yola çıktım oraya vardığımda Oya’yı çoktan mezara koymuşlardı bile.
Oya’yla vedalaştım.
Toprak seni incitmesin iki gözüm sen de hoşçakal Oya!..
Can parçam, her şeyim, ruhum, ruhdaşım
Hoşçakal..