Orijinal olmaktan korkmadan, cesurca hayallerimizi kovalayarak, hayatın sunduğu fırsatları değerlendirmenin ve kendimizi olduğumuz gibi kabul etmenin, bizi kopya bir yaşam sürmekten kurtarabileceğine inanıyorum. Her ruh özeldir ve güzeldir…
“Tüm insanlar orijinal olarak doğar, bir çoğu kopya olarak ölür” demiş William Lake. Her birimiz hayata orijinal şekilde doğarız. Doğumla birlikte gelen özellikler ve yetenekler, bize has benzersiz kimliğimizi oluşturur. Ancak ne yazık ki pek çoğumuz hayata “kopya” olarak devam ederek, içimizdeki ışığın karanlık bulutlarla gölgelenmesine izin veririz. William Blake’in sözleri aslında derin bir gerçeği yansıtır.
Hayata bir bebek olarak başlarız. Çocukluk, algılama ve beceri temellerinin atıldığı bir dönemdir. Ergenlik ve gençlik yılları ise karakterimizin ve hayata bakış açımızın şekillendiği zamanlardır. Büyürken bizi yetiştiren kişilere (anne, baba, diğer aile bireyleri) benzememiz normal olarak algılanabilir. Okul çağı geldiğinde öğretmenler, arkadaşlar ve çevre faktörü de gelişimimize etki eden unsurlar arasındadır. Ancak aslında annemiz, babamız, halamız, dayımız yada öğretmenimiz olma gibi bir zorunluluğumuz yokken, bazen onlara benzemeye çalışırız. Zaten ebeveynlerin geneli de bunu ister. Neden derseniz çünkü onların çoğunluğu da atalarını örnek almış, kendi yaşamlarını deneyimleyecek cesareti bulamamış insanlardır. Yani her nesil bir bakıma kendi kopyasını yetiştirmeyi amaçlar. Bu da demek oluyor ki cesur olmayanlar, düzene karşı çıkmayı aykırılık, kendin olmaya çalışmayı da aykırı olarak görebilirler.
Tam da bu nokta da toplumun kabul ettiği biçimde görünmek yada düşünmek, kopyacı insanlar için kendi keşif yolculuğuna çıkmaktan daha kolay ve zararsız görünür. Onlar için diğer insanlara benzer şekilde yaşamak, başkalarını taklit etmek, daha kabul edilebilir bir yaşam demektir. Sorgulamak yada kendi kişisel özellikleri ile yoluna devam etmek ürkütücüdür. Güzellik dediğimiz olgu bile bu bağlamda olmazsa olmaz kalıplar içerisine hapsedilmiştir. Herkes güzel ve aynı görünmek zorundaymış gibi aynı suretler, aynı makyajlar ve aynı giyim tarzları ile hayatlarına devam ederler.
Hatta yaşamlar birbirine o kadar benzer bir hal almıştır ki yedikleri, içtikleri, tatilleri, hobileri bile aynıdır. Öyleyse bu bağlamda bir otorite yolunda ilerleyen insanların, başkalarının doğruları ve zekalarıyla yaşamlarına devam ettiğini söyleyebiliriz. Üstelik fiziken kopyalanan özellikler yeterince korkunç değilmiş gibi zihinsel olarak onay gören davranışlarında örnek alınması, toplumu gereksiz bir popülizme sürüklemiş durumdadır. Bunu da şiddetin, ahlaksızlığın ve kibirin alkışlandığı olaylarda görebiliriz.
Sonuç olarak sözünü ettiğimiz ana fikre gelirsek. Kopya insan olmak bir seçim midir? Evet, seçimdir. Ergenlikten çıkıp birey olma yolunda ilerlediğimiz andan itibaren, kendimiz ve öz benliğimizle yola devam etmek bizim seçimimizdir. Yani tam da bu noktada ya orijinal kalırız ya da başkasının kopyası olarak yolumuza devam ederiz. Bizi biz yapan kendi özelliklerimizdir. Her birimiz, içimizdeki potansiyeli keşfetmeye ve geliştirmeye adanmış bir yaşamı sürdürmeye layığız. Bu nedenle kendi benzersiz yolculuğumuzu belirlemek için içimizdeki rehberi dinlemeli ve hayatımızı şekillendirecek kararları bilinçli bir şekilde almaya gayret etmeliyiz.
Orijinal olmaktan korkmadan, cesurca hayallerimizi kovalayarak, hayatın sunduğu fırsatları değerlendirmenin ve kendimizi olduğumuz gibi kabul etmenin, bizi kopya bir yaşam sürmekten kurtarabileceğine inanıyorum. Her ruh özeldir ve güzeldir…