Edebiyat dünyasının son dönem tanınan genç yazarlarından Volkan Altınbaş’ın 4. Kitabı ve aynı zamanda ikinci romanı olan Dağdağan Türküsü yayımlandı. Daha önce 2016 yılında yayımlanan ve tanıtım yazısını Sunay Akın‘ın kaleme aldığı Ceviz Hırsızları adlı romanının devamı niteliğindeki kitap okuyucularıyla buluştu.
“Her bir Şeys-i Aşk”, “Ceviz Hırsızları” ve “Donuk Adam” isimli kitaplarının yazarı Volkan Altınbaş ile son kitabı “Dağdağan Türküsü” üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Kitaplar hayatınıza nasıl girdi, “okur” olmaktan “yazar” olmaya giden yol nasıl başladı ve ilerledi?
Aslında süreç benim de tahmin etmediğim bir süreçti. İlk olarak 13 yaşımda Doğan Özlem’in Bilim Felsefesi adlı kitabı abim tarafından elime tutuşturuldu. Anlamadığımı söyleyip kitabı geri abime verdiğimde şöyle bir yanıt almıştım: “Felsefe okumak anne sütü gibidir. İçindeki proteini görmezsin ama o senin beyninin iskeletini ayakta tutacak tek şeydir! Anlamasan da okuyacaksın…” Ben uzun bir süre anlamadan felsefe okudum. Hayatım boyunca hiç çocuk kitabı okumadım mesela.
Sonra Yılmaz Erdoğan’ın Bana bir Şeyhler Oluyor tiyatrosundaki bir karakterden çok etkilendiğimi fark ettim. Hilmi Duran karakterinin konuşması ve anlattıkları, ona öykündürdü beni. Zamanla bir baktım ki ben de Hilmi Duran gibi durmadan anlatıyorum: Felsefi, şairane, derinlikli ve susmamacasına…
Yazmaya başladığınız zaman kendinize örnek aldığınız veya etkilendiğiniz biri var mıydı?
Bu öyle bir etkilenmeymiş ki –şimdilerde fark ediyorum- okumam gereken kitaplardan, benimsemem gereken üsluba kadar beni şekillendirmiş, yeteneğimin nerede olduğunu bana anımsatmış… İşte bu süreçten sonra ben şiir deyince Orhan Veli dedim, roman deyince aklıma Sabahattin Ali geldi, Ernest Hemingway geldi, öykü deyince Yusuf Atılgan’ın dizlerinin dibinde buldum kendimi… Deneme türü mesela, Monteigne’i elimin tersiyle ittim Bacon dedim. Hep bu kendimi keşfedişle.
Kısacası buradan sanat kimin için ve ne için yapılır, klasik sorusuna geliyoruz: Ben sanat yaparken ne toplum için der genelleştiririm kendimi ne de sanat için der özgüvensizce kendi kabuğuma çekilirim. Ben bir kovan koyarım ortaya, gelip benim düşlerimle beraber kim bal yaparsa onadır sanatım. Ben bu konuda kendimi her zaman bir arı gibi düşünüp, acıyı bal eyledim.
Kitabınızda üslup, tamamen mekan psikolojisi üzerine kurulmuş bir yapıt olarak göze çarpıyor. Bu üslubu tercih etme sebebiniz nedir?
Türk toplumunda insan, karakteri mekandan mekana değişen bir karakter. Bugüne kadar okuduğum kitaplarda bunun ön plana çıkmadığını ve karakterlerin ve tiplerin yazarın perdesinden okunduğunu hissettim. Ben bu perdeyi ortadan kaldırdım. ‘Dağdağan Türküsü’ yaratmak istediğim devrimsel bir üslubu tam anlamıyla yansıttığım, teori ve pratiği uyuşturduğumu düşündüğüm bir roman oldu.
“NEO-LİBERALİZMİN ÖN PLANA ÇIKTIĞI BİR KURGU”
Kitabınızın kurgusundan bahsedebilir misiniz, bizleri nasıl bir içerik bekliyor?
Kendini sosyalist olarak gören fakat aslında muhafazakar bir varoluşa sahip Davut ile kendini muhafazakar olarak gören fakat aslında neoliberal alışkanlıkları ağır basan kardeşi Purut’un hikayesi Dağdağan Türküsü… Karakterlerdeki sosyolojik altyapıların yaşam içerisinde gerçekleşen olaylarda ağır ağır yeni çatışmalar yarattığı bir kurgu tamamen.
Örneğin bu çatışmalar, komünal alışkanlıkları ağır basan köylü kadın ile 80 sonrası ortaya çıkan neoliberal yaşam kültüründen beslenen şehirli kadını karşı karşıya getirirken aslında yeni bir sosyolojik çatışma daha doğuruyor. Bu çatışma kişilerin inanç sorunsalıyla birleştiğinde bambaşka bir hayatla karşılaşıyoruz. Metaforlar, kadın-erkek varoluşuna dair alışkanlıklar, derin psikolojik analizler ve en önemlisi felsefeyle yoğurulmuş bir kurgu. İşte böyle bir kurgu edebiyatseverlerini bekliyor.
Ülkemizde yeni ve genç yazarlara çok az şans veriliyor. Sizin ilk kitabınızı yayımlama süreciniz nasıl gelişti?
Bu az şans verme olayı tamamen popülariteyle alakalı bana kalırsa. Popüler olduktan sonra mesaj verebilirsiniz diyen bir sistem var. Böyle olunca popüler olan azınlık bir grup çarkın dişlilerini eline almış ve kimseye vermiyor. Her mecranın kendi içinde bir çarkı var ve her çarkı kontrol eden başka bir çark daha. Bu çarklar da birilerinin elinde maalesef.
Dolayısıyla yeni yazara, yeni şaire, yeni senariste, kısacası yeniye büsbütün kapalı bir görüntü çiziliyor gibi. Ama diğer taraftan da baktığımızda pek çok yeni kitap ve yeni isim görebiliyoruz. Burada önemli olan nitelikli bir kategoriye ne kadar kişi istiflenebiliyor. Bunu değerlendirmek lazım.
Yeni çalışmalarınız var mı? Varsa, kısaca söz edebilir misiniz?
Evet, şu anda bir deneme, bir şiir ve bir öykü dosyam hazır fakat demlenmelerini bekliyorum. Oldu bittileri, ben yaptımolduları sevmiyorum, sevmiyorum tahakkümü. Demlenecek ve öyle yayınlanacak. İçeriklerinden bahsetmeyi şu aşamada doğru bulmuyorum.
AZ ZAMANDA BÜYÜK İŞLER BAŞARMIŞ GENÇ BİR YAZAR
Klaros Yayınları aracılığıyla yayınlanan ve okurlarıyla buluşan Dağdağan Türküsü’nün yazarı Volkan Altınbaş’ın Her bir Şeys-i Aşk adlı ilk kitabı şiir türünde yayımlanmış bir eser. 2013 yılında yayımlanan bu kitabın önsözü Tayfun Talipoğlu’nun kaleminden çıkmış. Sonrasında 2016 yılında ilk romanı Ceviz Hırsızları’nı yayımlayan yazarın, bu kitabının arka kapak tanıtım yazısını Sunay Akın kaleme almış. Bu süreçte Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun olan Altınbaş, iki yıllık gazetecilik serüvenini noktalamış. Röportaj yazarlığı yaptığı gazetecilik hayatı boyunca önemli röportajlara imza atmış.
Ayşen Gruda, Müjdat Gezen, Emre Kınay, Ayşe Kulin, Taylan Özgür Ölmez gibi önemli isimlerle röportajlar gerçekleştiren Volkan Altınbaş, yine bu süreçte Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda Gürsel Korat, Çiğdem Ülker gibi önemli isimlerden yazarlık eğitimi almış. Şiirleri ve öyküleri Sinada Edebiyat, Güncel Sanat, Bambu Tiyatro ve Kültür Sanat, Yazı-Yorum, Eskişehir Sanat, KE, ETOS dergilerinde yayımlanmış.
2017’de Anadolu Üniversitesi Basın Yayın bölümünde ilk yüksek lisans eğitimini tamamlamış. 2019 yılına gelindiğinde ilk öykü kitabı olan 3. Kitabı Donuk Adamı yayımlamış. Kum saati adlı öyküsüyle ön plana çıkan bu eserinden yaklaşık bir sene sonra 2. Yüksek lisans eğitimine başlamış. Şu anda yüksek lisans eğitiminin sonuna gelen Altınbaş, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu yönetimi bölümünden mezun olmak üzere. Kısacası genç dönemde gerek edebi gerekse sosyal anlamda böyle bir başarı öyküsüne sahip yazarın Dağdağan Türküsü adlı yeni romanını tüm edebiyatseverlere öneriyorum.