Eğer bu yazıyı okuyorsanız ya işsizsiniz ya da yaşamınızın bir döneminde siz de çoğunluk gibi bu acı gerçekle karşılamışsınızdır. Yukarıda ki fotoğraf karesinde bulunan gruba dahil olmuşsunuzdur.
İşsizlik, herhangi bir ekonomik toplumda çalışmak istediği halde iş bulamayan yetişkinlerin bulunması durumudur. İş bulamayan kimseye işsiz denir. Ama bir işsizin iç dünyasında kendisine ne çok sıfat yakıştırır, üzülerek.
Ekonomide genellikle 16 yaş ve üzeri kimseler işsiz grubuna dahil edilirler. Evet 16 yaş gibi bir dönemde çalışmak zorunda kalan asgari ücret gibi bir rakama razı geldiği, ihtiyacı olduğu halde iş bulamayan genç işsizler.
Bir de yaşını başını almış ama emeklilik için yeterli prim ödeme gününü dolduramamış, yaşlandığı için kapıları yüzüne kapatılan, seni almaktansa genç, dinamik, daha aktif işçi bulurum diyerek tercih edilmeyen grup var.
Bir grup daha var ki staj yapmak için dahi yer bulamayan kendilerine özellikle pandemi döneminde ‘ev işsizi’ diyenler.
Bir diğer grup çoğunluğu kadınların oluşturduğu 35 yaşını aşmış. Aslında en verimli çağında, yaşının verdiği olgunluğa ermiş, toyluğu ve acemiliği üzerinden atmış. Eğer var ise çocuklarını büyütmüş tabiri caizse ununu elemiş, ipini asmak isteyen kesim.
“Artık kadın olarak evliliğimi, çocuklarımı, düzenimi rayına oturttum şimdi çalışma zamanı” dediğinde yaşına takılıp imkan verilemeyenler.
Şimdi ‘iş var da biz mi çalışmıyoruz’ dediğinizi duyar gibiyim. Zaten Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2021 yılı Temmuz ayı İş Gücü İstatistiklerini açıkladı.
Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı 2021 yılı Haziran ayında bir önceki aya göre 823 bin kişi azalarak 3 milyon 399 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 2,5 puanlık azalış ile yüzde 10,6 seviyesinde gerçekleşti. Buna göre, Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı 2021 yılı Temmuz ayında bir önceki aya göre 506 bin kişi artarak 3 milyon 902 bin kişi oldu.
Evet iş az, işşizler çok.
İşsiz kişiler geçimlerini sağlamak üzere para kazanamazlar, oysa ki insan yaşamak için, sadece temel ihtiyaçları olan gıda alışverişi için bile paraya ihtiyacı vardır.
Kişilerin barınmak için eve ihtiyacı vardır. Ev kredilerini veya ev kiralarını ödeyemeyecek duruma düşüp, kaldıkları mekanlardan çıkmak zorunda kalabilirler. Bu da evsizlerin var olmasına neden olur. Bireysel gibi gözüken mesele aslında her zaman toplumsal da bir meseledir.
Ayrıca işsizlik kişinin üzerinde önemli bir psikolojik baskı yaratır, bu da kişiyi bunalıma kadar götüren bir ruhsal rahatsızlık süreci içerisine sokabilir. Maalesef günümüzde intihar vakalarının artış sebeplerinden en ağır basanı geçim sıkıntısıdır. Ayrıca istatistiklere bakıldığında işsizliğin yüksek olduğu dönemlerde suç oranlarının yükseldiği gözlemlenmiştir.
Tüm dünyanın sorunu olan işsizlik, bazı Sosyal-devlet yapısının daha geliştiği ülkelerde işsizlik sigortası uygulamaları görülmektedir. Önlemler alınmaya, çözümler bulunmaya çalışılsa da yeterli gelmemektedir. Ayrıca işini kaybetme korkusu bireylerde psikolojik rahatsızlıklara yol açabilir.
İnsan nüfusunun artışıyla birlikte, toplumda bireyler mevcut işi kapabilmek için, kişilerin sağlığını olumsuz etkileyebilecek düzeye ulaşan bir savaşa dönüşür. Özellikle özel sektörde karşılaştığımız ortada bulunan bir koltuk için yüzlerce insan birbiri ile yarışır, ezer. Kamu sektöründe ise en çok mobbing ile karşılaşılan alana dönüşebilir. Ayrıca yüksek işsizlik oranı işçiyi, patronun karşısında güçsüz bir duruma düşürebilir. İşveren, işçiyi onun yerine başkalarını alabileceği telkin ve tehdidine bulunarak işçinin üzerine baskı uygulayabilir. Her gün işine dört elle sarılmak yerine koltuğumu kaybedeceğim korkusu ile çalışır iş bulan bireyler ve verimsizleşir.
Peki en başına dönecek olursak Neden İŞSİZİZ???
ŞİMDİ LÜTFEN BURAYI DİKKATLİ OKUYALIM..!
Ülkemizde son yıllarda ciddi oranda Üniversite açıldı. Her sektör gibi burası da bir ticari alana dönüştü. Her ebeveyn anne, baba olarak evladını okutmak, iyi yerlere gelmesini, masa başı, beyaz yaka iş yapmasını istedi.
Toplamda 131 Devlet Üniversitesi, 78 vakıf üniversitesi olmak üzere toplamda 209 Üniversitemiz var.
Bunların sadece 57 tanesi metropol şehrimiz İstanbul’da.
Ne kadar çok Üniversitemiz var diye eleştirmeyeceğim, çünkü diğer gelişmiş ülkelere baktığımızda bu sayı halen düşük. Eğitim her bireyin hakkı olmalı, okumalı, okutmalı. Bizim eksiğimiz Niceliksel değil, NİTELİKSEL!
Yılda yaklaşık olarak 600 bin gencimiz mezun oluyor ve onlar da işsizler kervanına katılıyor.
Sudan çıkmış balık misali mezun olan gençlerimiz ne kadar meslek sahibi olarak mezun oluyorlar?
Üniversite okumak iş verileceği, iş bulunacağı zorunluluğu sunmuyor. Okunulan bölüm o işi yapabilme yetkisini sunsa da imkanını sunmuyor.
Aslında şurada hata yapılıyor, okumak isteyen, üniversite aşkı var ise çocuk okumalı, okutulmalı, okumalıyız. Sırf ebeveynler istedi diye ya da sınavdan yüksek aldı, puan ziyan olmasın diye istemediği bölüm okutulmamalı. Puan ziyan olmasın, ebeveynler kırılmasın derken koca bir ömür istemediği yerlere heba olup gidiyor…
Çocuklarımız ya da bizler okumak zorunda değiliz. Yapmamız gereken başarılı oldukları, olduğumuz, alanları keşfetmek.
İyi bir terzi, iyi bir badana ustası, motor ustası, sütçü, tesisatçı, berber, pastacı, çiftçi…
Etrafımıza aslında dikkatli baktığımızda, güzel para kazanan insanların büyük çoğunluğu Üniversite okumadığını fark ederiz. Üniversite okumamaları onları cahil yapmaz, aksine iş hayatında daha önce uygulayarak tecrübe kazandıklarını gösterir. Üniversite okumuş birisi de bu onu alim yapmaz.
Peki ne yapmalı? Hayatı okurken de kaçırmamalı, imkan var ise okurken de çalışmalı. Çocuklarımıza hayatı okurken de göstermeli. Okuduğumuzun üzerine meslek bilgisini de katabilmeli. Mesleğimizin üzerine bir bilenden de yardım alarak her iki gücü birleştirerek ilerlemeli.
Hayatı Ertelemeyelim.
İçimizden gelen mesleği en iyi şekilde öğrenip, yapma derdine düşelim.
Bazen deneyimler, hatalar, küçük görülen fırsatlar büyük kapılar açabilir.