Varoluşçuluğun Danimarkalı babası Soren Kierkegaard, ilk aşk acısını 24 yaşındayken tattı. O sırada 15 yaşında olan Regine Olsen, karamsar filozofun dikkatini çekmişti.
Kara Sevda, Kierkegaard’ın daimi melankolik halini kısa süreliğine kesintiye uğrattı. Filozof, genç kız hakkında günlüğüne şunları yazmıştı; “Aman Tanrım, neden bu duygular şimdi uyanmak zorunda, kendimi ne kadar yalnız hissediyorum!”
Gerçek bir beyefendi olan Kierkegaard evlilik teklifinde bulunmak için Olsen’in 18 yaşına gelmesini bekledi. Olsen, on sekizine geldiğinde “seni iki yıldır tanıyorum” dedi. Başta sessiz kalan Olsen sonra eski öğretmenlerinden biriyle görüştüğünü söyledi. Kierkegaard umursamadı. Otoriter bir edayla “öncelik bana ait” dedi. Tekrar sessizliğe gömülen Olsen, Kierkegaard’ı cevapsız bıraktı.
Cesaretinden bir şey kaybetmeyen Kierkegaard, Regine’in babasına gitti. Babası ne evet ne de hayır dedi. Ama genç aşığın kızıyla bir kez daha görüşmesine izin verdi. Kierkegaard ikince kez evlenme teklif edince, ısrarına teslim olan Regine teklifi kabul etti.
Kierkegaard’ın depresyonu iyiye gideceğine daha da kötüleşti. Karanlık düşüncelerini nişanlısından gizledi; bunu o kadar başarıyla yaptı ki bir yıllık başarılı bir nişanlılık sürecinin ardından ”Regine gerçekten beni hiç tanımıyor” sonucuna vardı. Kendi çaresizliğiyle Regine’i yıkmaktansa nişanı olabildiğince gürültüsüz bir şekilde atmak istiyordu. Ayrılmak istediğini mektupla bildirdi. Regine cevabında onunla” her şeyi ama kesinlikle her şeyi yapabileceğini” ama asla ondan ayrılmayacağını söyledi.
Sonraki iki ay boyunca Kierkegaard, Regine’e adeta bir eşkıya gibi, son derece terbiyesizce davrandı. Böylece sevgilisinin kendisini terk edeceğini umuyordu. Sonradan bu dönemi hatırlayan Kierkegaard,”onu o kadar severken öylesine acımasızca davranmanın korkunç derecede acı verici” olduğunu söylüyordu. 13 ayın sonunda nişanlılıkları sona erdi. Olsen, Kierkegaard’a bir daha evlenip evlenmeyeceğini sordu. Kierkegaard, Regine’i kendisinden sonsuza dek uzaklaştırmak için şöyle cevap verdi; ”Evet, bundan 10 yıl sonra… o zaman beni tekrar canlandıracak iştahlı bir kadına ihtiyaç duyacağım.” Regine, Kierkegaard’ın onu öpmesini istedi ve Kierkegaard onu öptü;” ama tutku olmadan-bağışlayan Tanrım!” Yaşamına devam eden Regine, Kierkegaard’tan önce görüştüğü eski hocası John Frederik Schlegel ile evlendi.
Sonsuza kadar onun ihanetinin acısını yaşayan Kierkegaard, Regine’in ”olayların gerçek yüzünü öğrendiğinde aklını kaçıracağından” endişeleniyordu. Sonraki 15 yıl boyunca kendini adeta dini yazılarının içine gömdü. Nişanlılıklarının ”bir evlilik kadar bağlayıcı” olduğunu düşündüğü için sahip olduğu her şeyi Regine’e bıraktı. Ancak Regine’in kocasının yorumu oldukça farklıydı, karısı adına mirası reddetti.
HEP AKLINDA!!
Aşığın kendisini tamamen ötekine adaması için tüm savunma mekanzimasını iptal etmesi gerekir. Ancak bu aşığı çok kırılgan bir duruma sokar. Kierkegaard, aşıkların arayışlarında asla tamamen yalnız olmadıklarını, çünkü Tanrı’nın her zaman onları gözettiğini söyler.
Aşkta kendini unutan, başkasının acısını düşünmek için kendi acılarını unutur; başkasının cefasını çekmek için kendininkini unutur; başkasının kayıplarını sevgiyle zihninde taşımak için kendi kayıplarını unutur; başkasınınkileri düşünmek için kendisinin tüm üstün yanlarını unutur. Gerçekte, böyle bir insan asla unutulmaz. Çünkü onu düşünen biri vardır; Cennetteki Tanrı.