İslam’ın şartı olmasa da, insanın şartıdır aşk. Boynumuza dolanan en güzel günahtır, sevgilinin elleri…
Nedir bu boğazımızda ki çözemediğimiz düğümler? İstenmediğimiz yerde, sevilmediğimiz kalpte, arsızca direnişimiz ne için? Bizim olmayanı, kendimize uydurmaya çalışışımızın cabası kime? El, pençe, kilit oluşlarımız, sevda ocağına ansızın düşüşümüz. Bizim için atmayan kalbi taasırı, en içimizde hazn-i daruzar gibi hayatımız pahasınca korumamız. Ağlayan göklere açtığımız, başak kokulu avuçlarımızı, göz yaşlarımızla sularız da, dindiremeyiz bu sevdanın korunu. Bizim olsun isteriz, o sarraf gözler. Bize yeşersin isteriz. Saklamak isteriz, evvel-i ahir tüm gözlerden. Kimden, neyi saklıyorsun? Kalbinin, beyninden haberi yok mu sanıyorsun?
Aşıksın işte Ademoğlu. Havva kadar, Leyla kadar, bilmukabil Mecnun olmuşsun, çölün eksik. 3 günlük ömrünün, 1 günü kalmış. Bu ölümlü dağları bile inlet. Aşığım diye haykır, nefesin bile ciğerlerinden böylesine bir meşakkati itiraf-ı bahşetmek için çıktığına sevinsin. Bize haram kılınanları, senin olmayan ellerle, sırtına bindirdiğin günahlarınla, git, kazı, al. Senin olmayan ne? Bu atan kalp bile yaratıcının iken, ne yokmuş ki nasibinde? Sen onu almazsan, nasıl senin olabilir ki? İslam’ın şartı olmasa da, insanın şartıdır bu Aşk. Boynumuza dolanan en güzel günahtır, sevgilinin elleri. Öptükçe yeşerir, dudaklarımda günahları. Varlığı cehenneme de sürüklese, yine de taşırım göğsümde o ormanı. Baktıkça da yeşeririm. En güzel ölüşüm, sevgilinin günahlarında boğulup ölmek olur. İşte o vakit, koynuma dolanıp, boğazımı sıkan günahlar, sevgilinin kolu misali, bana cenneti yaşatır.