İnsan psikolojisinde kaygı yönetimi… Uyaranlara veren tepkiyi algılayabilmek, insanlar arasında akıl yürütme ve akıl üzerine kuruludur.
Bedensel belirtiler arttıkça kaygı düzeyi yükselir. Yükselen kaygılarınızın kontrol merkezi, duyarlılıklar, hassasiyetler, inanç değerleri ve benlik bilinciyle ilişkilidir.
Ruh komuta sistemi gibidir. Zihin o esnada verilecek komutlara açıktır. Algılanan her komut sonucunda işlevsellik ve verimlilik süreci kısıtlanabilir. Bu noktada bireylerin toplumsal anlamda ve sosyal ilişkilerindeki tepkilere yaklaşımı farklılaşmaya başlar. Öz kıyım ve öz benlik bilincinin zedelenmesi kaygının başlangıç noktasında süreci zorlaştırmakla birlikte kalmaz. Beraberinde komplike gelişen çoklu psikolojik semptomları yanında getirecektir.
Yazılarımda toplum psikolojisine değinmemdeki en büyük etken nedenlerden biri, algı da seçiciliğin insanları yozlaştırırken, gerçek benlik bilincinden uzaklaştırması sonucu toplumumuzda sosyal hayata adapte sorunu yaşayan, ötekileştirilme, ayrımcılaştırılma, yetersizlik algısının bireylere doğrudan yada dolaylı yollar üzerinden empoze edilmesidir.
Bu noktada farkında olmadan verdiğimiz tepkiler, sentetik ilişki anlayışları , dayatılmış görsellik algıları ve mükemmeliyetçiliği savunma iç güdüsü çağımızın korkunç yükseliş trendi gösteren narsizme yönelim bireylerin psikolojik sorunlara yönelmelerine ve bir çok Depresyon, Obsesif-Kompulsif Bozukluk, Sosyal Fobi, Travma Sonrası Stres Bozukluğu, Panik Bozukluğu, Bipolar Bozukluk, Erişkin Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu, Yaygın Anksiyete Bozukluğu gibi rahatsızlıkların semptomlarına neden oluşturabilir.
Çevremizdeki insanlara olan tutumlarımızın temeli çocukluk döneminden bu yana zihnimizin bilinçaltına kodlanan imaj modellerinin eseridir. Toplum olarak sentetik kavramların ötesine geçememek, bizi hem bireysel anlamda geliştirmemekle birlikte ve insanların psikolojilerine zarar verebilme, her bireyi kendi yetersizliklerimizi görmeden kategorize edebilme gücünü kendimizde bulunduran ben merkez duygusunun içi doldurulmamış manevi ve insani niteliklerimizi geliştirmemiş olmamızla bağlantılıdır.
Bu tutumu sürdürmüş olmak, başarıyı elde edebilecek, belki de sizden daha çok kazanım elde etmiş, mücadelenin bir savaşçı gücüyle hayatta kalmaya çalışan insanlara hayranlıkla bakarak gurur duyacağımız bir empati yeteceğine ihtiyacımız var. Kendin için var olamazsın!
Toplumda kendi çıkarlarını tatmin etmek insanı bencilliğin ve insan olmanın gerektirdiği sorumlulukların bilincinden uzaklaştıracaktır. Aynı şekilde başarısızlığa mahkum etmeye çalıştığımız insanlar, başarısız değildir. Başarı ve başarısızlık geçici fenomenlerdir. Başarısızlık, başarıdan daha üstün bir dayanma gücü gerektirir. Defalarca yenildiğini, defalarca kez ayağa kalkmaya çalışarak iradesini ve her günü tekrar tekrar yeniden başlamaya gayret gösteren tüm olumsuz sağlık koşullarına, maddi, manevi, akademik, konfor alanı yitimi yaşayan sayısız insanla karşılaşabiliriz. Ve bir gün bu edinimin muhattabı biz de olabiliriz.
Statik ve dinamik değişiklikler beynin belirli bölgelerinde büyümeler ve küçülmeler geliştirebilir. İnsan psikolojisinin bu noktadaki hassasiyet ölçülerde değerlendirilmemesi ve küçümsenmesi toplumumuzun bilinçsizlik ve araştırmaya olan yöneliminin zayıflığının göstergesidir.
Psikolojide biyolojik değişiklikler bulmak sadece beyinden kaynaklı da olmayabilir. Sadece çözüm yoksa acı vardır. Bizler toplum olarak sadece sonuçları alkışlıyoruz. Gayreti değil, mücadeleyi değil. Kaybedilen her türlü sağlık, maddi konfor alanı kaybı, şekilciliğin dayatmaları, bizde bu mücadele örnekleri karşısında taktir yeteneği geliştirmemizi geliştirirken rol ve model alma dürtüsüne yol açması gerekirken küçümseyici ve yerici tutumlarla bakan korkunç bir toplum örneği halindeyiz. Belki de kibir duygusu , toplumda insanların kimsenin kendisinden daha başarılı olmasını istenmemesi ruhların deformasyonundan öte geçemiyor.
Görüntüler, düşüncelerden daha fazla insanı etkiler. Duyarlı olalım, kendini kabullenme süreci, kaybetme hissiyatını yaşayan insanların durmak bilmeyen mücadelelerindeki savaşma gücünü taktir edelim. Psikolojik süreçlerde beyninin gereksinimleri, kişinin inançları tedavi süreçlerini etkiler. Çevremizde her birey kendi içerisinde verdiği mücadelelere seyirci kalmak yerine, kendi konfor alanımızın ötesine çıkarak toplumun yüzünü güldürmeye yönelik girişimlerde bulunalım.
Son olarak mükemmel kavramının insanı bir yanılsama olduğunu ve evrende böyle bir şey olmadığını savunuyorum. Her şey yakından ve yeterince eleştirel bakıldığında daha iyi bir duruma getirilebilir. Toplum olarak gereken özveriyi ve empati kurma niteliğini kazanabilmek dileğiyle…