Değerli Okurlar, Bu yazımda herkesin ortak noktası olan ve yaşamın içinde var olduğunu hissettiren acı ve kederi içinde barındıran bir hissiyattan bahsedeceğim. İnsan neden en çok en sevdiğine kızar?
Sosyal Medya Platformlarından Tiktokta gezinirken, “Medya Katili” rumuzlu Kaan Beyin canlı yayınına denk geldim. Kaan Bey, gür ve etkileyici bir ses tonuyla sevenleriyle sohbet ederken konuya dahil olmak istedim. Birkaç kere de denk gelmiştim canlı yayınlarına, kaliteli yayın yaptığını bildiğim için selamlaştım. Köşe yazarı olduğum için bana konu önerisinde bulunmasını rica ettim. O da muhtemelen ruh haline istinaden şunu söyledi “İNSAN, NEDEN EN ÇOK EN SEVDİĞİNE KIZAR??” bu konuda yaz Filozof dedi. “Tamam” diyerek üzerine düşünmeye başladım. Kafamda günlerdir düşündüğüm ve kalben yaşadığım hissiyatın, onunda yaşıyor olması hem beni teyitlemiş oldu, hem yanıltmadı, hem de düşündürdü.
Beni teyitlemiş oldu, çünkü; bende günlerdir bunu düşünüyordum neden en sevdiklerimize, değer verdiklerimize daha fazla kızar ve kırılırız diye.
Beni yanıltmadı, çünkü; üzgün görünüyordu, kırgın ve acı çekiyor gibiydi. Kalbine dokunan birisi tarafından kızgınlık yaşıyor görünüyor olsa da belki de kendisine kızıyordu. Tıpkı Franz KAFKA’nın en yakın arkadaşı Max Brood’la tatsız bir olay yaşadıktan sonra dediği gibi “Beni üzecek gücü sana verdiğim için kendimden özür dilerim.” diye düşünüyordu..
Beni düşündürdü, çünkü; demekki yalnız değilim, benim gibi hisseden insanlar da vardı. Bunun farkında olup, bununla birlikte teyitlemek ruhuma iyi gelmişti..
Evet, aslında bu insani duygular hepimizin ortak noktasıydı. Herkes kendi yaşadığını bilir ve karşısındakine kızar, kırılır, üzülür, alınganlaşır kendi verdiği değer kadar. Konu olan, karşı taraftaki insan da keza öyledir, o da bize karşı kızgınlık hissedebilir belki de bizden fazla da üzülüyor olabilir. Empati kurabilmek gerek..
İnsan en değer verdiğine, en sevdiğine kızar çünkü onu sırtını dayadığı dağ olarak görür. Dağa, yıkıldığı için kızamayız, kendimiz dengemizi kaybettiğimiz için kızarız aslında. Kızma anında dopamin hormonlarımız yükselir.
Dopamini kontrol altına alamasak serotoninler daha da azalır ve biyolojik olarak da beynimize giden sinyallerden sadece acı, keder, hüzün, kızgınlık ve kırgınlık hissederiz. Oysaki o en sevdiğimiz insanla çatışmadan öncesinde serotoninler daha aktifti.. Kimyasal tepkimelere yol açan herhangi basit bir şey dahi olabilir. Aslında çevresel faktörler, iş yaşamı, arkadaş çevresi, aldığımız eğitimler, nefsimizi kontrol edebilme, karakterimiz, kişiliğimiz, mizacımız, içinizde astrolojiye inanmayanlarınız dahi olsa da burcunuz dahi(!) en ısındığınız insana karşı hissettiğiniz kızgınlığı tetikler ve bilinçaltı kodlamalarınıza göre bakış açınızı yönlendirerek sizi o insana kızmaya iter. Aslında o kişi size aynalık etkisi yapar. İç benliğinizi size yansıtır.. Sizi, sizinle yüzleştirir.. Aslında kızdığımız kendimizdir.. Çünkü insan ne olursa olsun, ilk önce kendisini en çok sever.. Karşısındakini kendisine yakın bulduğu için en sevdiği o kişi olur.. Kendinden izler bulduğu için.
Kendinizi sevin ve kendinize kızmayın.. Sizin istediğiniz gibi davranmadığı için kimseye kızmayın kırılmayın. Herkesi olduğu gibi kabullenin..
Bu yazım, umarım iç dünyamıza meşale tutar.
Sağlıcakla kalın..