Yoksa siz de benim gibi 12 sene boyunca okulda İngilizce öğrenmemiş olanlardan mısınız? Öyleyse gelin size bu işin püf noktalarından bahsedeyim.
Merhaba sevgili dostlar! Bugünkü yazımızda pek çoğumuzun edinmekte güçlük çektiği bir beceri üzerine konuşacağız: yeni bir dil öğrenmek. Ben de ilkokul, ortaokul ve lise çağlarımda İngilizce konuşmayı tam anlamıyla bir türlü becerememiş, fakat üniversiteye başlar başlamaz kolları sıvayıp 1.5-2 sene gibi bir sürede İngilizceyi B2 seviyesine çıkarmış biri olarak sizlere bu yolculukta öğrendiğim birkaç püf noktadan bahsedeceğim.
Bugünlerde ise bir İngilizce kursuna C1 sertifikamı almak üzere katılmış bulunmaktayım. Öte yandan İngilizce biliyor olmam sayesinde Erasmus+ öğrenci değişim programına katılarak Avrupa’yı da burslu bir şekilde okurken gezme imkanı yakaladım! Sizler de böyle güzel imkanları yakalamak için mutlaka ama mutlaka İngilizceyi öğrenmelisiniz. Peki ama nasıl? Yoksa siz de benim gibi 12 sene boyunca okulda İngilizce öğrenememiş olanlardan mısınız? Öyleyse gelin size bu işin püf noktalarından bahsedeyim.
1.Bebekler Gibi Başlayın!
Anadilinizi nasıl öğrendiğinizi hatırlıyor musunuz? Peki ya ne zaman? Herkes gibi siz de anadilinizi bebekken öğrenmeye başladınız. Peki ama nasıl? Ufacık ellerinize kağıt kalem alarak gramer mi çalışıyordunuz? Elbette hayır. Yaptığınız ilk şey dinlemekti, etrafınızda ses çıkaran her şeyi dinlemeye başladınız. Sonra bu seslerden düzenli duyduklarınızı filtrelemeye ve bu sesleri duydukça bazı tepkiler vermeye başladınız. Peki ya sonra… Taklit ettiniz. Duyduklarınızı tekrarlayıp aynısını söylemeye çalıştınız.
Daha A harfini bile yazmayı öğrenmeden acıktığınızı söylemeyi biliyordunuz. Çünkü dile maruz kalıyordunuz. İşte bir dil öğrenirken olması gereken en önemli şey… O dile sürekli maruz kalmak. Etraftaki küçük çocuklara bir bakın. Daha anaokuluna bile gitmiyorlar belki ama, iş anadilinizde tartışmaya gelince size bile kafa tutuyorlar! Dilin gramerini, geçmiş veya gelecek zamanın doğru yazımını sorsanız bilemeyecekler, ama eğer ki televizyonda istedikleri kanalı açmazsanız size ne diyeceklerini iyi biliyorlar.
2. Türkçe Altyazıdan Vazgeçin
Eğer İngilizce ile daha yeni tanışmış olan biri değilseniz, dizi film izlerken Türkçe altyazıları İngilizce altyazıya çevirin ve izleyeceğiniz şeyi İngilizce dublaj + İngilizce altyazı ile izleyin. Çünkü eğer İngilizce değil de Türkçe altyazı ile izlemeye devam ederseniz gelişen şey İngilizceniz değil, Türkçe okuma hızınız olacak, benden söylemesi… Dili çok ağır olan dizi ve filmleri izleyerek başlamayın, onun yerine daha sade, daha sit-com tarzı dizilere yönelin.
Başlangıç olarak size kesinlikle Friends, How I Met Your Mother, Brooklyn Nine Nine, Modern Family gibi komedileri öneririm. İzlerken her kelimeyi anlamaya çalışmayın, bunun yerine cümlenin bağlamına bakarak kelimelerin anlamını çıkarmaya çalışırsanız bu sizin için çok daha faydalı olacaktır.
3. İngilizce Şarkıları Sık Sık ve Sözleriyle Birlikte Dinleyin
Tıpkı dizi film izlerken olduğu gibi şarkı dinlerken de şarkının sözlerini görmelisiniz. Bu şekilde kelimeleri ve telaffuzlarını çok daha doğru bir şekilde öğrenebileceksiniz. Öte yandan şarkılarda geçen anlamlı sözleri kenara not alın, bu sözleri günlük İngilizce konuşmalarınızda bile kullanabileceğiniz bir hazine olarak görmemek için hiç ama hiçbir sebep yok.
Şarkı konusunda size spesifik şarkıcı ya da şarkı grubu örnekleri vermem elbette mümkün değil çünkü herkesin müzik zevki başkadır. Ama illa soracak olursanız benim favori grubum Imagine Dragons’tır. Ayrıca son günlerde “Rag’n’Bone Man – Human” şarkısına da takmış vaziyetteyim.
4. Seviyenize Uygun İngilizce Kitaplar/Makaleler Okuyun
Dinleme ve izleme faslında biraz ilerleme kat ettikten sonra artık biraz da okuma becerinize yönelebilirsiniz. Başlangıçta kısa ve basit hikaye kitapları ile başlamanızı öneririm. Seviyenize uygun kitapların PDF versiyonlarını internette seviyenizin yanına “ level English books” diye aratırsanız bulabilirsiniz (A1 level English books, gibi). Yazının başında işe bir bebek gibi başlamanızı söyledim.
Ama eğer ki bu makaleyi okuyabiliyorsanız bir bebekten farklı olarak okumak gibi bir beceriye de sahipsiniz demektir. Öyleyse onu kullanın. Eğer benim şahsi deneyimimi sorarsanız ben de basit hikaye kitaplarıyla başladım. Bugün ise yaklaşık 18 adet İngilizce makale eleştirisi yazmış bulunmaktayım. Okumanızı asla ve asla ihmal etmeyin. Siz pratik yaptıkça, okumanız mutlaka gelişecektir.
5. Bol Bol İngilizce Konuşun!
Eğer ilk 4 maddeyi uyguladıysanız ve artık üç aşağı beş yukarı kendinizi İngilizce olarak ifade edebiliyorsanız, bol bol konuşun. Neyle mi konuşacaksınız? Size herhangi bir uygulamanın veya dil kursunun reklamını yapmayacağım. Çünkü İngilizce izlediğiniz dizideki replikleri tekrar etmeniz de bir konuşma pratiğidir. Aynada yüzünüzü yıkarken “I love my life!” dediğinizde de konuşma pratiği yapmış olursunuz.
Kendi kendinize düşünürken mesela… “Ah keşke şuna böyle cevap verseydim” dediğiniz anlarda… İşte o anlarda yapıştırmak istediğiniz cevabı içinizden İngilizce kurun. Hiç gerçekleşmeyecek olayları ve diyalogları kafanızda İngilizce kurun. Tüm bunları yaptıktan sonra bir adım ileriye geçmek isterseniz işte o zaman ücretli alternatifleri değerlendirmeye alabilirsiniz. Belli bir seviyeye ulaştıktan sonra ise benim gibi yurt dışına Erasmus+ gibi değişim programlarıyla gidebilir ve kendinizi İngilizce konuşmak zorunda bırakmayı tercih edebilirsiniz. Şimdiden herkese keyifli bir öğrenme süreci dilerim. Unutmayın, öğrenmenin yaşı ve zamanı olmaz!