Duygu pastamızın en büyük alanını kaplayan, uğruna şiirler, masallar, romanlar yazılan; şarkılar söylenen; filmler çekilen; tiyatrolar oynanan kimi zaman ihya eden çoğu zaman da darmadağın eden gönül işleri..
Zaten zor olan sevmek, sevilmek modern zaman cilveleriyle daha da mümkünsüz hale gelmeye başladı. Alıp başını dörtnala giden bencilliğin verdiği yetkiye dayanarak kişiyi değil kişiden çıkarlarını seven, çıkarları değişince kişiden de öylece vazgeçen madde tutkusuna dönüştü.
Yazının buradan sonrası Yeşilçam aşklarıyla dünya gerçekleri arasında sıkışan zarif ruhlara armağan olsun…
Gerçeklere uyum sağlayarak kendimize, ruh sağlığımıza zarar vermeden de sevebilir, sevilebiliriz. Öncelikle doğru kişi diye bir şey yoktur. Öyle aranarak, beklenerek bulunabilinecek gibi de değildir. Kişi, zaten siz denklemde olsanız da olmasanız da doğrudur, sadece size özel doğru olacak kişinin doğruluğu farklı koşullarda veya zaman içinde değişebilir. Size göre doğru olan kişinin peşinde zaman kaybetmek yerine sağlıklı bireylerle iletişim kurmaya çabalayın. Bilişsel çarpıtmalarımız, yaygın klişelerimiz, DNA’larımıza kadar işlenen geçmiş kodlamalarımız bizi, karşımızdakine duyduğumuz/duyacağımız aşka odaklanarak partner seçme eğilimine yönlendirir.
Halbuki ilk kıstas karşımızdakinin sağlıklı bir birey olup olmadığını irdelemek olmalıdır. Sağlıklı bireylerden kasıt ruh sağlığı ve bütünlüğüdür. Sağlıklı bireyler ne istediğini bilme olgunluğuna sahiptir. Bin bir heves, istek, duygu ve amaçlarla bir ilişki inşa ediyoruz, en nihayetinde çöküşle karşılaşıyoruz, yapısal olarak çökmesi dahi sıvası, boyası kalıyor elimizde çünkü doğru temeller üstüne kurmamız gerektiğini heveslerimizin ardına koyuyoruz. İşte tam da bu noktada sağlıklı bireyler ne istediğini bildiği için akabinde duygularını ve kendini de bileceğinden uyum, anlayış, saygı gibi değerli ilişki yapı taşlarını sunacaktır.
Romantize edilse de uzun ilişkinin sırrı aşk değil uyum ve kolaylık hissidir. İlişkinin çok sevmek değil çok iletişim olduğu gerçeği ile de, sevdiğimizle ilişkimiz içinde diyalogdan monologa hapsolduğumuzda acı bir şekilde yüzleşmek zorunda kalabiliriz.
Ben ruh okuyucusu muyum, nereden bilebilirdim diye inkar etsek de sorunlu kişilerle kurulan ilişkiler başından aslında sonunun fragmanını iletir bize. Romantize edilmenin tehlikesi de ilişkinin potansiyel akışını belirleyecek bir çıban gibi burada baş verir, çünkü sevmeyi ve sevilmeyi o kadar çok isteriz ki görmezden geliriz; oturuşu, kalkışı, hali, tavrı bize çok sinyal verir ama biz yok ya ona öyle davranıyor ama beni çok seviyor, ailesiyle sıkıntılı ama esas sorun ailesi onun suçu yok gibi bahaneler üretiriz. Ürettiğimiz her bahane ilişkinin ileriki evrelerinde bizim de sorunumuz olacaktır bilmeyiz.
Genetiklerimizde taşıdığımız savaşçı/mücadeleci ruh bize ısrarla aşk uğruna çırpınmayı öğütlese de kendinin farkında olmayan birini değiştiremezsiniz, farkında olup da ben böyleyim diyen birini de kendi öylelikle bırakıp ardınıza dönmemelisiniz. Hayatınızın, ruhunuzun, benliğinizin kontrolünü öylece aşk uğruna yanlış birine deviremezsiniz, sağlıksız kişilere verilecek böylesi bir imtiyaz telafisi olmayacak zararlara yol açabilir.
Gönül ya bu sefer ota konmadı, bütün bunları tartamadık ve oldu olanlar, ne yapalım?.. Ben bunu iyileştirebilirim demeyin, vazgeçmeyi, yollarınızı ayırmayı bilin, ayrılmak için çok güçlü olmak gerektiği iddia edilse de asıl güç, toksik olduğu belli olan bir ilişkide kalabilmektir. Bu kadar güçlü olan bir insan ise zaten ayrılığı rahat atlatacaktır.
Sağlıklı bireylerle kuşkusuz, şüphesiz güven bağı içinde kurulan sevmek/sevilmek ilişkisi hem hakkımız hem de kendi varlığımıza sorumluluğumuzdur. Haklarımıza sahip çıkalım, sorumluluklarımızı benimseyelim, herkes bu hayata bir defa gelirken siz iki kere gelmeyeceksiniz.
Bugün burada aldığımız her nefesin, varlığımızın, vaktimizin kıymetini bilmek dileğiyle…