İletişim’siz’ misiniz? İnsanlar ile aramıza aslında istemeden koyduğumuz, koymaya çalıştığımız veya isteyip koyamadığımız mesafeler, duvarlara dönüştüğünde nasıl bir etki yaratıyor ?
Yaşantımız bundan nasıl etkileniyor veyahut gerçekler, o istenmeden örülen duvarlar bizi birbirimizden ayırmaya yetiyor mu?
Günümüzün en büyük problemini ben hala iletişimsizlik göredurayım, fark ettiğim bir yeni bir argüman da bu savıma eşlik ediyor “yazamıyoruz da”. Teknoloji ile birlikte elimizden düşürmekte zorlandığımız telefonlarımız üzerinden gerçekleştirdiğimiz yazışmaların deneyimlediğim ölçüde ikili ilişkilerde yanlış anlaşılmalara ve kopukluklara sebebiyet verdiğini fark ettim. Peki bunun önemi ne? Arama işlemi gerçekleştirerek bunu gayet tabi halledebilir ya da yüz yüze kendimizi ifade etme şeklinde olası problemleri ortadan kaldırabiliriz. Kritik nokta buna gerek duymazsak? İlgili kişi ile alakalı aklımızda belki de hiçbir zaman fark edemediğimiz mesafeler, duvarlar oluşmaya başlayacak, zaten çoğumuzun zorlandığı duygularımızı aktaramama, kendimizi ifade edememe problemimiz negatif etkilerini psikolojimizde bırakacaktır.
Peki tüm bunları aştık. Artık muhteşem iletişim kabiliyetine sahip insanlarız. Yeni bir soru ! Herkes, herkesle iletişim becerisi sayesinde anlaşabilir mi? Hadi biraz daha avantaj sağlayalım; iki taraf da sosyal hayatlarında açık, kelime seçme becerileri yüksek ve iletişim konusunda gayet naif olsunlar.
Cevabınızı siz kendinize saklamak zorundasınız çünkü ben yazabileceğim; hayır. Pekala “evetçi” okurlarıma kendi hayır sebebimi yazıyorum; toplumun büyük çoğunluğunda gözlemlediğim kadarıyla herkesle iyi geçinmeye çalışmak gibi bir algı olduğunu gördüm. İnsanlarla sevmedikleri halde, hoşlanmadıkları veya rahatsız oldukları davranışları olduğu halde iyi geçinmek adı altında birliktelik yaşadıklarını görüyorum. Sizce sebebi yalnızlık korkusu olabilir mi? Bilmem. Belki bazılarında.
Şimdi değişik bir şey deneyeceğiz sizlerle, zoraki ayrılıklar sonucu tekrar denemeler de neler oluyor? Bir sosyal bilimci olarak net olmamak ruhuma işlemiş durumda, bu yüzden ihtimallerden ve tabi beni iyi tanıyan okurlarım bilecektir tarihten yararlanacağım. Öncelikle ayrı kalınan zamanın çok önemli olduğunu ve kişisel, kültürel ve sosyolojik değişimlerin çok önemli olduğunu düşünüyorum.
En büyük örnek olarak cezaevine giren bir kişinin özgür kaldığında, askere giden bir bireyin döndüğünde veyahut yurtdışında belli süreler yaşamış insanlarla tekrar karşılaştığımızda değiştiğini görmek yukarıda bahsettiğim (kişisel, kültürel ve sosyolojik) argümanların önemini bize ispatlar nitelikte. Peki; o halde bu insanların artık aynı kişiler olmadıklarını kabul edelim mi? Bu bağlamda iletişimde olacağımız kişiler artık eski özelliklerine sahip olmayacak ve dolayısıyla güzel olan ilişkilerin bozulabileceği gibi, eskiden hoşlanmadığımız özelliklerin ise o kişileri terk ettiğini görmemiz mümkün olacaktır.
Yazımın kırılma noktasına geldik. Çevre etkisi ilişkilerimizi nasıl etkiliyor? Bizde ne gibi izler bırakıyor? Uzmanlık alanım olan göç bana bu konuda yardım edecek. Çok sevdiğim tarih ise açıklamalarıma ışık tutacak. 9 Kasım Berlin Duvarı’nın yıkılış yıl dönümü. Diğer adıyla “utanç duvarı”. Peki şimdi ne alaka değil mi? Levent Civan tarihsel gelişmelerden etkilenerek saçmalayacak mı? Nasıl bir bağlantı kurabilecek, hadi deneyelim.. Buyursunlar…
Şimdi sizleri hiç sıkmadan kısaca olayı anlatıyorum; bahsedilen duvar 2. Dünya Savaşı sonrası dönemin konjonktürel gelişmeleri sonucu dönem Almanya’sını ikiye böldü. (Çok önemlilerdir anlatmamak için kendimi zor tutuyorum) Neyse; Almanya’yı aslında 4’e bölse de aslında 3 bölümü tek ele alacağız. İşte tam anlatmayınca böyle neden ki gibi sorular sorulduğunu biliyorum. Açıklayacağım kısaca; 4 bölgenin 3’ü Batı’yı temsil ederken, geri kalan bölge Sovyet hakimiyetindeydi de ondan. Dolayısıyla ikiye bölünen bir Almanya var elimizde, Federal Almanya (Batı), Demokratik Almanya (Doğu). Şimdi detaylara girmeden işimize yarayacak bölüme geleceğim. Bu bilgiler yazımızın amacı doğrultusunda tarihi bilgi olarak yeterli merak etmeyin.
Bakın şimdi nasıl bağlayacağız, dönem esnasında Batı Almanya’ya yapılan yatırımlar büyük ölçüde Doğu Almanya’yı geride bıraktı. Yaşam standartları kapitalist sistemin topluma güzel entegresi sonucu arttı. Doğu’da ise tam tersi olmasa da yetersiz kaldı. Dolayısıyla kaçak göç hareketliliği önleme çalışmaları olsa da gerçekleşti. Bu normal, peki duvar yıkıldı, sonra ne oldu? Ben devletleri insanlara benzetirim. Zaten biraz ilgi alanınızdaysa devletlerin karakterleri insanlara benzer özellikler gösterirler. Bahsi geçen duvar Kasım 1991’de yıkıldıktan sonra artık geçişler serbest hale geldi. Doğal olarak Batı Almanya göç akınına uğradı diyebiliriz. Yaşam standartları daha uygun, yatırımlar yapılmış güzel seçenek.
Bugüne gelelim bakın karşımıza ne çıkacak. Bugün hala insanlar ekonomik şartları doğrultusunda Doğu’dan ziyade Batı’ya göç etme peşinde. Hala yapılan yatırımlar Batı odaklı ilerliyor. Doğu o güdüsel Doğu’sunu aşamadı.
İnsanlar değişebilir. İnsanlar kişisel benliklerini değiştirebilir. Artık farklı insanlar olabilirler. Ancak asla ilk tanıdığımız gibi olamayacaklar gözümüzde. Tarihin belleği vardır, zihninde öyle en ufak ayrıntıda eskiyi hatırlayacak, benzetecek, sanacaktır dolayısıyla öyle kalacaktır.
Birlikte güzel bir çıkarım yapmaya ne dersiniz? İlk intiba dahil, insanları tanıma aşamalarımızda dikkat edelim. Bence bu gerçekten çok önemli. Anlık nasıl bir psikolojide olduklarını bilmemizin imkanı yok. Gerçek onları öğrenelim. Yazalım, yazmak konuşmaların parmaklara dökülmüş halidir. Ancak dikkat edelim. Tanıdığımızı sandığımız tahminim çoğu insan aslında o kişi değil. Acele ediyor ve kaybediyoruz, değer bilelim.
Hayvanlardan bizi ayıran özelliğimiz seçenekleri mantıklı değerlendirme yeteneğimiz dolayısıyla beynimiz, peki ya kalbimiz? Çok mu spesifik oldu? Saçma mı geldi? O halde sizleri kalbin yaydığı manyetik dalgalar gerçeğiyle tanıştırmak isterim. Bence insan olmak beyine sahip olmak değil, kalbinin sesiyle birlikte beynine hükmetme yetisine sahip varlık demek.
Duygularımız, bazen yol göstericilerimiz. İçinizde konuştuğunuz kişi belki kalbinizdir. Görmezden gelmeyin.
Geçtiğimiz günlerde yazılarımı inceledim. Neredeyse tamamını “sevgiler” olarak bitirmişim.
Bu sefer; insan olabildim diyenlere;
Yine sevgiler, gerçekten insan olabildiğiniz için ayrıca saygılar.