Umursamazca bakındığımız manzara, duymaya aldırış etmediğimiz dalga sesleri, niçin olduğunu bilemediğimiz kalp sızılarımız?
Eğer bir şeyi gerçekten isteseydik, o şeyi oldurmak için bütün benliğimizi feda etmez miydik? Eğer feda edemiyorsak demek ki gerçekten istememiş bu yüreklerimiz. O vakit istemediğimiz şeyin pişmanlığı niçin böylesine sarıyor naçiz bedenlerimizi? 3 günlük dediğimiz bu sahte hayatı, niçin yaşamaya çekiniyoruz? Bizler takıldığımız her taş için yolu suçlayamayız. Yürüdüğümüz bu yolları seçen bizleriz çünkü. Uçuruma da çıksa, ümidini kesmeden, yolun sonunu görmek için yürümelisin. Velev ki denize çıkar bu yol. Çıkmazsa da bu bizlerin hatası değildir. Duymayı seçtiğin ya da duymamayı, bazılarımızda sessiz yolculuk severler.
Kalbinin aynasını göğsünde tut Menekşe Gözlü Kadim Ruh. Eskilerden gelen tatlı bir ses, seni bu meçhulün, nereye sürüklediğinin kanıtıdır. Yaka paça da atmamalıyız kalp kırıklıklarını, aldatılmaya her ne kadar müsaitselerde bu topraktan ruhlar, Meryem Ana’nın işleyen gözü kadar kadim ve açığızdır. Neyinle yadırgandın ki sen? Tanrı’nın ötekileştirmediği ruhu, niçin ebediyetsiz aciz hiçliklerden sakındın? Aldığın nefes geri çıkıp akmayacakken bu ciğerlerinden, neyinden esirgedin dolu dolu baharları? Konuş, çıkmıyorsa sesin haykır, susturuyorlarsa bağır. Fıtratın günah senin Ademoğlu, Atalarının korkusu mu kaldı, miras boynuna? Günahımızı haykırmalıyız, yanlışımızı, eksikliklerimizi. Yaratılışın bu, boynuna binmedi mi iki melek, Tanrı’n burda bile yalnız bırakmadı seni. Şirk midir bu? Yoksa Yasak Elma’nın tuzağına düşenlerin büyüsü, seni de mi sarıp, günahı boynuna devredecek? Her şey küçük bir tohum tanesinden mi ibaret?
Yaşamalıyız, korksak da, istemesek de, sadece akıp gitmesi gereklidir belki bu nefes ciğerlerimizden. Belki de Tanrı’mız bizlere böylesine güçlü bir Nefs-i Alem bahşettiği için kızgındır. O yüzden tek seferlik, iadesiz, kendi çektiğin bir film bu Ademoğlu. En ön sıradasın, koca salonda bomboş, sadece iki koltuk satılmış. Sen ve Yaratıcın. İyi seyirler…