Türkiye’de hayvanlar artık açlıktan ve susuzluktan değil, kulübesinde canlı canlı yakılarak, uzun namlulu silahlarla vurularak öldürülüyor. Cezaların ise caydırıcı olmaması hayvanlara yönelik eziyetlerin artmasında en kilit faktörlerden biri.
Hayvana zulüm artık ülkemizin üstü örtülemeyen gerçeklerinden biri haline geldi. Tecavüzden işkenceye hayvana şiddet olaylarına dair haberlerin önümüze düşmediği gün yok.
Geçtiğimiz günlerde Ankara’nın Keçiören ilçesinde ağaca asılı halde bulunan 17 köpekten 3’ü öldü. Aynı gün Manisa’nın Turgutlu ilçesinde, bir bağ evinin bahçe kapısına asılmış köpek ölüsü bulundu. Adana’da ise Et ve Süt Kurumu’na bağlı kombinada görevli kişiler, kesim öncesi bir büyükbaş hayvanın başına defalarca vurup eziyet ederken, başka bir vatandaş kurbanlık için aldığı koyunu darbedip bayılttı. Bunlar sadece son dönemde basına yansıyan hayvana şiddet olaylarından birkaç tanesi..
5119 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, bir ev hayvanını kasten öldüren kişilerin altı aydan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması ve bir hayvana işkence eden kişinin altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması gerektiğini söylüyor. Ancak şiddetin faili yakalansa dahi çok azı tutuklanırken, çoğu gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılıyor.
Türkiye’de hayvan hakları denildiğinde akla ilk gelen kedi, köpek gibi canlılar olsa da, bu kavram tür ayırt etmeksizin tüm hayvanları kapsıyor. Öyle ki mezbaha, hayvanat bahçesi, barınak, yunus parkı, akvaryum, süt ve yumurta çiftliği, deney laboratuvarı, balıkçılık, avcılık, taşımacılık gibi pek çok alanda hayvan hakları hiçe sayılıyor, şiddet olayları meydana gelse de çoğu raporlanmıyor.
Failler kamuoyu baskısıyla tutuklanıyor
Türkiye’de hayvana şiddet vakaları, tıpkı kadına şiddet vakalarında olduğu gibi artarak devam ediyor. Nasıl kadına şiddet olaylarında cezalar caydırıcı olmadığı için şiddetin önüne geçilemiyorsa, hayvana şiddette de durum aynı. Hayvanı öldüren veya eziyet eden kişilerin ‘Bana saldırmıştı, bu sebeple yaptım’ şeklindeki savunmaları ne yazık ki cezalarını hafifletmeye yetiyor.
Üstelik bu canlara yapılan tüm caniliklere rağmen tutuklanan kişi sayısı çok az. Tutuklananların çoğu da kamuoyu baskısı nedeniyle tutuklanıyor ve muhtemelen ilk celsede salıveriliyor.
“Av turizmi” adı altında hayvan katliamı
Hayvanlara yönelik şiddetin yanı sıra işin bir de avcılık kısmı var. Doğa Koruma ve Milli Parklar (DKMP) Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, binlerce hayvan av turizmi adı altında katledildi. Hayvanları acımasızca katleden avcıların büyük bir kısmının yurtdışından gelen yabancı avcılar olduğu belirtilirken devletin av turizmi gelirinden kazandığı para da milyonlarca lirayı buluyor.
DKMP Merkez Av Komisyonu’nca avlanmasına izin verilen türler, kotalar, ücretler ve avlanma şekilleri belirlendi. Buna göre parasını veren herkes bir hayvanı ‘katledebilme’ hakkına sahip oluyor.
Avcılar ise avlanmayı bir ‘savaş sanatı’ olarak görüp, bunun doğa gereği olduğunu, yaban hayatının devamı için ‘mali destek’ sağladıklarını, yaptıkları harcamalarla istihdam yarattıklarını savunuyor.
Avcılığı, spor değil ‘cinayet’ olarak tanımlayan hayvan hakları savunucuları ise bu eylemin bir turizm aracı olarak değerlendirilmesine tepki gösteriyor.
Yaban keçisi, melez yaban keçisi, kızıl geyik, çengel boynuzlu, dağ keçisi, karaca, Anadolu yaban koyunu ve yaban domuzu avlanmasına izin verilen türlerden bazıları..