Merhaba değerli okuyucu, bu yazımda sıkça aklımı kurcalayan bir konuya değineceğim. Sizce hayatın bir olay örgüsü var mıdır?
Yoksa hayat, içerisinde rastgele savrulduğumuz bir kaostan mı ibarettir. Kaderci misiniz ? Yoksa carpe diem mi? Yıllardır her gece başımı yastığa koyduğumda bir sonraki gün neler olacağı konusu beni heyecanlandırırdı. Acaba yarın beni ne bekliyor, neyle karşılaşacağım? Fakat büyüdükçe işler yavaş yavaş değişmeye başladı. Şuanda geldiğim noktada ise neredeyse yarın beni hiçbir şeyin beklemediğini düşünmekteyim. Yanlış anlaşılmasın, yarın hiçbir şey olmayacağını düşünmüyorum, ama olacak şeylerin beni beklediği konusundaki fikrim değişmeye başladı. Çünkü fark ediyorum, yarın sabah olması mümkün hemen hemen her şeyi bugün yediğim yemek, okuduğum kitap ya da yaşadığım bir olaydan sonra kapıldığım duygular şekillendiriyor.
Temel olarak hepsi benim duygularıma bağlı. Yani dün ailemle kavga etmişsem, bu yarın yüksek ihtimalle beni stresli bir günün beklediğine işaret olabilir. Ama öte yandan yarın hiç beklenmedik bir iş teklifi alırsam, bu şansla açıklanabilir mi ? Yoksa hayatıma eklenecek bu güzel olay ben dün ne kadar kötü bir gün geçirdiysem de benim karşıma çıkacak mıdır? Bu yol ayrımı zannediyorum ki bizi çekim yasasının esaslarına götürüyor.
Çekim Yasası Nedir ?
Çekim yasası adı verilen bu ilginç felsefeye göre her insan kendi yaşayacağı olayları, kendi deneyimleri ve seçimleri ile kendi hayatına çeker. Hani bir söz vardır ya “bir şeyi 40 kez söylersen o şey gerçek olur” diye, tam olarak öyle. Bu düşünüşe göre insanın aklından geçirdiği her fikir, düşünüldükten sonra o insandan bağımsız bir şekilde yaşamaya devam eder. Bu yüzden ne düşündüğümüze, ne istediğimize dikkat etmeliyiz. Kurduğumuz her düş, potansiyel bir gerçeklik yaratır.
Ve bu gerçekliğe ulaşmak için gidilen yolu ne kadar istekli ve istikrarlı takip edersek, o potansiyel gerçekliğin gerçek hayata dönüşmesi o kadar kolaylaşır. Yani eğer ki kendi şirketimi kurmak istediğime dair bir hayal kurarsam, yarın bu hayale ulaşmak için nasıl yollardan geçmem gerektiği ile ilgili karşıma muhakkak fırsatlar çıkacaktır. Önemli olan bu fırsatları fark etmek ve kullanmaktır. Az önce konumuzla ilgili geldiğimiz yol ayrımına çekim yasası perspektifinden yorum yapacak olursak, dün yaşadığım negatif olay (aile veya arkadaşla kavga gibi) bugün karşıma çıkacak olayları benim zihnimin şekillendirdiği biçimde etkileyecektir.
Yani eğer dün ettiğim kavga yüzünden işe yaramaz bir insan olduğumu düşünmeye başladıysam yarın karşıma çıkabilecek fırsatları (iş fırsatları da dahil) daha zor fark edebilirim. Ama eğer bu negatif olayı beni daha da hırslandırdıysa, hatta beni gelişmek istediğim bir konuda araştırma ve planlama yapmaya ittiyse yarın karşıma çıkabilecek fırsatları algılayabilme potansiyelim de bir o kadar yüksek olacak demektir. Yani insan ya kendi kazdığı çukura düşecektir, ya da kendi diktiği kulenin zirvesine tırmanacaktır.
Özgür İrade Var Mıdır?
Böyle bir konuda yazmışken bu konuya değinmemek olmazdı. Sizce özgür irade diye bir şey var mı? Eğer varsa bunu nasıl kanıtlarsınız? Peki ya özgür iradeden kastınız nedir? İstediğiniz bir şeyi yapmaya karar verebilme yeteneği mi? Peki öyleyse o şeyi neden istediğinizi bana açıklar mısınız? Mavi renkli bir araba isteyip, bu arabayı almaya karar verme yeteneğine özgür irade diyelim. Peki o mavi arabayı istemenize neden olan şey ne? Ucuzluğu mu? Size kazandıracağı statü mü ? Yoksa en sevdiğiniz marka, model hatta en sevdiğiniz renk mi?
Eğer ucuzluğu ise özgürlüğünüzü maddi olarak dara düşme korkunuz belirliyor demektir. Eğer pahalı bir arabaya binip hava atmak amacında iseniz, o zaman özgürlüğünüzü sınırlandıran egonuzdur. Eğer sevdiğiniz bir marka model renk kombinasyonunu bulduysanız o zaman da özgürlüğünüzü tatmin ve mutlu olma duygunuz belirliyordur. En nihayetinde bütün bu saydıklarım birer duygudur.
İnsanlar olayların çoğunda duygularına bağlı hareket ederler. En karmaşık işleri yüksek kapasiteli bilgisayarları tasarlayan bilim insanlarına değil de bu bilgisayarlara emanet etmemizin sebebi de budur. Algoritmaların duyguları yoktur. Fakat insan duygularına bağımlıdır. İşte bu yüzden yarından beklentileri vardır. İşte bu yüzden yarın öyle bir şey olsun ister ki, bütün dünyası birdenbire pozitif anlamda değişsin.
Ancak değişen tek şey duygulardır ve bu duygular da düşünceleri ve en nihayetinde seçimleri belirler. İşin sonunda da hayatımız yaptığımız tercihlere göre oluşur. Yani hayatı bir hamur, duygularımızı ise o hamuru şekillendiren parmaklar gibi düşünebiliriz. Duygularımızı belirleyen hormonlarımız ise o parmaklara hareket komutunu veren beyindir. Peki hormonları belirleyen şey nedir? Yaşadığımız olaylar, tecrübelerimiz ve vücudumuzun evrimsel değişimleridir. Peki hayat bir olay örgüsüne sahip olsa bile bu olay örgüsü binlerce nesil önceki insanların mirasıysa, kim kadere karşı çıkabilir? Öte yandan hayat bir olay örgüsü değilse ve kader her seferinde insanların aklından geçen yeni fikirlerle yeniden yazılıyorsa, belirli bir olay örgüsü bu işin neresindedir?