Hacettepe Üniversitesi’nde İskelet Biyolojisi ve Antik DNA Laboratuvarları’nda 12 bin insan iskeleti inceleniyor
Hacettepe Üniversitesi Moleküler Antropoloji Bölümü bünyesindeki İskelet Biyolojisi ve Antik DNA Laboratuvarları’nda Türkiye’nin farklı yerlerindeki kazılarda bulunan iskelet ve kemik parçalarıyla tarihe ışık tutuluyor. En son Eskişehir Küllüoba Höyüğü‘nde bulunan 25 mezardaki iskeletlerin incelemeye alındığı laboratuvarlarda, 45 yerleşim alanındaki kazılarda bulunan 12 bin insan iskeleti inceleniyor.
İskelet Biyolojisi Laboratuvarı’nda insan iskeleti kalıntılarında geleneksel yollarla yaş, cinsiyet, bedensel özellikler, sağlık sorunları ve beslenme gibi birçok faktör analiz ediliyor. 2019 yılında kurulan Antik DNA Laboratuvarı’nda yapılan incelemelerde ise geçmiş insan topluluklarının genetik yapısı ve popülasyon tarihine ilişkin veriler elde ediliyor. 12 bin insan iskeleti arasında en erken örnekler M.Ö. 10500’lere, en yeni örnekler ise 1915-1918 yılları arasında Çanakkale Savaşı’ndan ele geçen kalıntılara ait.
‘TÜRKİYE’DE TEK LABORATUVAR’
Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Selim Erdal, 12 binden fazla insan iskeleti kalıntısı ile Hacettepe Üniversitesindeki laboratuvarların hem Orta Doğu hem de Avrupa’nın en önemli laboratuvarlardan biri olduğunu, bu tür araştırmaların dünyada sayılı merkezlerde yapıldığını söyledi.
Erdal, “2019’da kurulan antik laboratuvarımız bu amaçla inşa edilen Türkiye’nin tek laboratuvarı. Bu kalıntılarda popülasyon tarihini anlamak ve zaman içinde Anadolu’da ne gibi değişim, dönüşümler oldu bunları anlayabilmek için antik DNA çalışmalarını yapıyoruz. Özellikle yerleşik yaşama geçiş, bitki ve hayvanların evcilleştirme süreci, bunun batıya doğru yayılması ya da Anadolu ve Avrupa arasındaki topluluklar arasındaki ilişkileri çözmeye çalışıyoruz. Şu anda yaptığımız en önemli çalışmalardan biri bu. Burada yaşayan insanlar kimler, kendinden önceki ve kendinden sonrakilerle ilgili ilişkilerini anlamaya yönelik çalışmalar yapıyoruz” diye konuştu.
‘AKRABALIK İLİŞKİLERİNİ BİLE ÇÖZEBİLİYORUZ’
Prof. Dr. Erdal, bu çalışmaları insan iskeletleri üzerinde yaptıklarını belirtip, “İskeletler üzerinden akrabalık ilişkilerini bile çözebiliyoruz. Bir insan hastalandığında onun dolaşım sistemi üzerinde yer alan ya da diş taşı gibi ağız ortamında bulunan çeşitli mikropların DNA’sına ulaşarak geçmişte hangi tür mikroplar vardı ve o mikropların DNA‘sına ulaşarak günümüzdeki ile benzer miydi, nasıl bir değişim oldu; bunu da anlamaya çalışıyoruz. Sadece insan iskeleti üzerinden değil toprakta yaşayan bakteriler, mantarlar, maya gibi canlıların kemiklere bulaşması nedeniyle antik kalıntılarda DNA analizleri ancak özel DNA laboratuvarlarında yapılabiliyor” dedi.
‘2 YILA KADAR SÜREBİLİYOR’
Prof. Dr. Erdal, DNA çalışmalarının 1-2 yıl sürebildiğini dile getirerek, “Morfolojik çalışmalar iskeletin korunma durumu uygunsa hızlı bir şekilde yapılabiliyor. İskelet size sağlam bir şekilde ulaştıysa birkaç saat içinde onun yaşı, cinsiyeti ve bedensel özeliklerini tespit edebilirsiniz ancak DNA çalışmaları detaylı bir analiz gerektirdiği için malzemenin laboratuvara girmesi, görüntünün kaydedilmesi, temizlik işlemleri, bir toz elde etme ve bu tozun eritilerek içindeki hücreye ulaşımı sürdürmeniz ve buradan çıkan sonuçları değerlendirmeniz 2 yıla kadar sürebiliyor” diye konuştu.
‘KÜLLÜOBA KALINTILARINI ANALİZ EDECEĞİZ’
Prof. Dr. Erdal, bu yıl 7 farklı arkeolojik yerleşkeden insan iskeleti kalıntıları geldiğini belirterek, “Bunlardan birisi de Eskişehir’deki Küllüoba kazısında yerleşimin etrafında konumlanmış mezarlıktaki kalıntılar. Kentleşme ile ilgili bir yerleşme. Kentleşmenin en önemli örneklerinden birisini oluşturuyor Eskişehir’deki Küllüoba kazısı. Bu alanda konutlarla ilgili alanın hemen dışında bir mezarlık alanı var. 5 farklı mezar tipi gün ışığına çıkarıldı.
2 yıllık bir kazı sezonu geçirdik Eskişehir‘de. Bu bile oradaki ölü gömme geleneklerinin ne kadar çeşitli olduğunu gösteriyor. Bu çeşitlilikte Küllüoba’da farklı kültürlerin bir arada bulunduğu, karşı karşıya geldikleri ya da kesiştikleri bir bölgeyi temsil ediyor. Bu açıdan da Anadolu’daki ölü gömme gelenekleri açısından en çeşitli mezar gruplarından birisinin Küllüoba’da olduğunu gösteriyor. Buradan ele geçen insan iskeleti kalıntılarını onların genetik yapısını anlayabilmek için analiz edeceğiz. Sonra bu genetik yapıyla ölü gömme gelenekleri arasında, çeşitlilik arasında bir ilişki var mı bunları çözmeye çalışacağız. Eğer biz Küllüoba’dan ele geçen insan kalıntılarında yeterince korunmuş DNA bulursak o DNA’nın analizlerinde bu kültürel çeşitliliğin genetik yapıya ne kadar yansıdığını çözmüş olacağız” dedi.