Finans ve maliye alanında yapılması gerekenler-2-Malum bütçe maratonu yeni bitti. Ben de her yıl olduğu gibi kimsenin yapmadığını yapıp bütçe görüşmelerini izledim.
Özellikle de ekonomi, maliye ve finans alanında muhalefetin yapacağız dedikleri hususların altyapı çalışmalarını ve soyut açıklamalarıın beğenmedim. Hükümetin zaten ülke gerçeklerinden kopuk olduğunu biliyoruz. Tek adam rejimi ile ülke felakete gidiyor, kimse farkında değil. Açıkçası genelde konuşma metinlerinde dar bir danışman kadrosu veya vekillerin kendi bilgilerinin ve birikimlerinin yansımaları vardı. Neyse biz konumuza dönelim. Kaldığımız yerden devamla….
Tüm kamu sektörünün Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun mali saydamlık, hesap verebilirlik, iç kontrol ve denetim gibi alanlarına ilişkin hükümlerine tabi olmasını sağlayacak düzenlemeler hayata geçirilmelidir.
Vergi yükü faktör piyasalara değil, mal ve hizmet piyasalarına yöneltilmeli ve ilke olarak vergi yükünün kalkınma süresince tasarruf hacminden yüksek olmamasına özen gösterilmelidir. Vergi sistemini, benzer konulardaki vergi türlerini konsolide ederek, iş ve işlemler üzerindeki günümüz koşullarına uymayan vergileri kaldırarak, istisna ve muafiyetleri en aza indirerek basit, anlaşılır ve kolay uygulanabilir hale getirmeliyiz. İmar değişikliklerinden kaynaklanan rantları da etkin bir biçimde vergilendirmeliyiz. Kayıt dışı ekonomi ile etkin bir şekilde mücadele ederek vergi tabanını genişleterek tahsilat oranını yükseltmeliyiz.
Vergi ödeme alışkanlıklarını bozan, vergisini düzenli ödeyenler aleyhine adaletsizlik oluşturan ve işletmeler arasında haksız rekabet doğuran vergi ve prim affı uygulamalarına gitmemeliyiz. Harcamaların kontrolü ve vergi tabanının genişletilmesi ile elde edilecek mali imkanlarıda öncelikle çalışanlar üzerindeki vergi yükünü azaltmada kullanmalıyız.
Hızlı kalkınma ve cari açığın düşürülmesi için ayrıca, daha küçük vergi yükü uygulanmalı, tasarruf ve yatırım hacmi olanakları artırılmalı, tasarruf ve girişimlerin üzerindeki vergi yükleri azaltılmalıdır. Yeni girişimcilere ilk 3 yılı kapsayacak, vergi muafiyetleri getirilmelidir.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) sektöre ilişkin düzenlemelerinin, kamu ve özel bankalara eşit ve şeffaf bir biçimde uygulamasını sağlamalıyız. Hükümetin ve BDDK’nın ilgili mevzuat dışına çıkarak bankaların kararlarına ve yönetimine müdahale etmesini önlemeliyiz. Sermaye piyasasının toplam finansman içindeki payını artırmak amacıyla, sektörün derinleşmesini, şirket sermayelerinin halka açılmasını ve halka açıklık oranını arttırmayı teşvik eden düzenlemeleri hayata geçirmeliyiz.
Para politikası rejimimiz ‘Enflasyon Hedeflemesi Rejimi’ olmalıdır. Enflasyon hedeflemesi rejiminin uygulanmasını sadece fiyat istikrarını sağlamak için değil aynı zamanda makroekonomik bir bakış açısıyla ekonomide güvenin sağlanması ve ülke risk primlerinin iyileştirilmesi için de gerekli görmeliyiz.
TCMB ile reel sektörün ve finansal kesimin ilişkisi güçlendirilmelidir. Son yıllarda küresel ekonomide yaşanan gelişmeler Merkez Bankacılığında tepkisel değil ön alıcı politikalar uygulanmasının önemini bir defa daha ortaya koymuştur. Bu amaçla TCMB politikalarının belirlenmesinde reel ve finansal sektörün ihtiyaçlarının ve beklentilerinin anlaşılması uygulanacak politikaların başarısı açısından elzemdir. Söz konusu koordinasyonu güçlendirmek amacıyla TCMB Para Politikası Kurulu’na finansal ve reel sektörü temsilen oy hakkına sahip bağımsız iki üye eklenmelidir. Bu yolla para politikası kararlarının reel sektör ve finansal sektördeki paydaşlarca içselleştirilmesi de sağlanır.
Kamu sahipliğindeki finansal kuruluşların siyasi tercihler ve çıkar hesapları ile kredi dağıtmasına son vermeliyiz. Bu kuruluşların varlık amaçlarına uygun olarak kaynaklarını çiftçilere, esnafa, KOBİ’lere ve yatırımlara ayırmasını sağlamalıyız. Böylece kamu kaynaklarının katma değeri sağlamak ön koşulu ile istihdamı artırıcı, cari açığı azaltıcı, gıda arz güvenliğini ve çevreyi önceleyen küçük kredilere yönelmesi teşvik edilmelidir.
Kredi Garanti Fonu, (KGF) sürdürülebilir büyüme hedefine ve özellikle küresel ölçekte önemi her geçen gün artan Dijital Ekonomi v.b. özgirişim (startup) şirketlerinin kuruluş ve gelişim süreçlerine katkıda bulunacak bir yapıya dönüştürülmesi amacına yönelik olarak tüm paydaşlarla birlikte yeniden yapılandırılmalıdır.
Bireysel tasarrufların yatırım fonları ve benzeri yapılar altında toplulaştırılarak profesyonel fon yöneticileri tarafından sermaye piyasalarında yatırıma yönlendirilmesini teşvik edecek ve bu fonların etkin ve verimli yönetimlerini sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. Ekonomimizin ürettiği katma değeri arttırmak için gerekli yenilikçi fikir ve buluşların hayata geçirilmesini destekleyen kitlesel fonlama, melek yatırımcı ağları, sosyal girişimcilik, etki yatırımcılığı ve gelişmiş bir girişim sermayeciliği altyapısı oluşturulmalıdır.
Kamu borcu ile ilgili en önemli husus, “borcun finansal olarak yönetilebilirliğidir. Bunu belirleyen sayısal oran ise bütçedeki yıllık faiz ödemelerinin toplam kamu gelirlerine oranıdır. Bu oran % 10’un altında ise borcun finansmanı kolaylıkla sağlanabilir. Bu oran, % 10 ile 13 arasında ise alınacak tedbirlerle eski seviyesine indirilebilir. Bu oran % 14 ve üzeri ise hükümetlerin işi gerçekten zordur. Türkiye’de bu oran % 10 ların çok uzağında ilk defa 2007’de (kriz sonucu alınan önlemler sonucu) nominal borç stoku düşmüştür. Ancak tedbirlerin çoğu bir defalık vergi dışı tedbirler olduğu için faiz ödemelerinin vergi gelirlerine oranı % 30’ların altına hiç düşmemektedir.
Emlak vergisi, her il ve ilçede ayrı ayrı o bölgenin (sokak, cadde ve semte göre) rayiç değerine göre (emlakçı-değer tespit uzmanı-banka expertiz uzmanı ve emsale göre) belirlenmelidir. Bu bedel de her yıl enflasyona göre artırılmalıdır. Bahsekonu kriterlere göre belirlenecek “emlak vergisi asgari değerine” göre mükellefler vergilerini vermelidirler. Bu miktarın altında vergi beyanı kabul edilmemelidir.
Gelir Vergisi Kanunu’nun, 73. Maddesinde yer alan, “emsal kira bedeli de gayrimenkulün emlak vergisi değerinin, % 10’na çıkarılmalı” (mevcut değer % 5), tapu harcı, Veraset ve İntikal Vergisi ile Gelir Vergisi de bu bedele göre hesaplanmalıdır.
Borsa İstanbul dışında, Ortadoğu ve Orta Asya’daki tüm ülkelerin şirketlerinin işlem göreceği “yeni organize piyasalar” canlandırılmalıdır. Borsa İstanbul’un devlet borçlanma senetleri üzerinden aldığı komisyon maliyeti artırdığı için kaldırılmalıdır. Borsa İstanbul, personeli, (brokerler) 100 kişiye (devletten maaş alanlar) indirilmeli fakat özel sektör brokerları için sayı kısıtlaması olmamalıdır.
Eğitim ve sağlık harcamalarında uygulanan (o da sınırlı olarak) gider gösterme durumu; konutta yıllık ev kredisi, tüm sağlık giderleri, spor faaliyetleri v.b hususlarda uygulanmalıdır. Böylece, gider olarak gösteremediği için fatura istememe durumu kalkar ve hem hizmet verenin hem de hizmet alanın vergilendirilmesi sağlanıp kayıt dışılığın önüne geçilebilir.
Gelir idaresi bürokratları, denetimlerde SGK ile ortak çalışma yürütmelidirler. Önce şirketlerin SGK’ya yaptıkları bildirim ile vergi dairesine verilen ücret beyannameleri karşılaştırılmalı, işletmelerden hangi personel için ne kadar ödeme yaptıklarını göstermeleri talep edilmelidir. İkinci aşamada ise bankaya personelin hesabına yatırılan paraların kaynağı yazılımla kontrol edilmelidir.
Elden ödeme yapılan çalışanın kredi kartı harcamasına bakılmalı ve yanlış beyanda bulunduğu tespit edilen şirketlerden eksik bildirim tutarı kadar vergi talep (2012 yılı Ağustos ayında 13,2 milyon ücretlinin yarısı asgari ücretten gösterilmiştir) edilmelidir. Cari açığı azaltmak için lüks tüketime yüksek gümrük vergiler konulmalıdır. Özellikle altın ithalatı (işlenmiş) ve mücevherata hem kota hem de yüksek vergi uygulanmalıdır.
Leasing, faktoring ve finansman şirketleri, bankalar gibi yurtdışından kaynak sağladıklarında Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu’ndan (KKDF) muaf tutulmalıdırlar. Ayrıca, bu şirketlerin kendi aralarındaki işlemlerde Banka Sigorta Muamele Vergisi (BSMV) yüzde 5’den, yine bankalarda olduğu gibi % 1’e indirilmelidir.
Son olarak, finans alanındaki uyuşmazlıkların süratli ve etkin şekilde çözümüne yönelik mahkemelerin ihtisaslaşması ve Ankara’da bir kurumsal tahkim merkezinin kurulması sağlanmalı, ekonomi ve finans üzerine olan hiçbir devlet kurumunun başkanlığının, genel müdürlüğünün veya müsteşarlığının Ankara’dan taşınmasına izin verilmemeli, İstanbul’a taşınanlar ise geri dönmelidir. Diğer özel kuruluşlarında yine genel müdürlüklerinin Ankara’da olması teşvik edilmelidir. Cumhuriyetin en büyük kazanımlarından biri olan Ankara’nın başkent kimliğine zarar verecek hiçbir faaliyete izin verilmemelidir.