“Epilepsi hastalarının toplumdaki yeri” ile “Epilepsi ve korku” bu hastalık hakkında elimden geldiğince, bir epilepsi hastası olarak kendimce hastalık hakkında bilgi vermeye çalıştım.
Şimdi ise bu hastalık ile ilgili son yazım olan “Epilepsi hastaları ve olası psikolojik durumları” adlı bu köşe yazımı siz değerli okurlarımızla paylaşmak isterim.
Efendim yazıma başlamadan evvel tekrar dile getirmek isterim;
Bendeniz bir uzman doktor ya da konu ile ilgili laboratuvar araştırmaları yapan bir araştırmacı değilim ancak birebir epilepsi hastalığını yaşayan, bunun yanı sıra psikolojik ilaçlar kullanan bir hastayım ve on iki senedir taşıdığım bu rahatsızlık hakkında kendi tecrübelerimi aktarmaya çalışmaktayım. Dolayısı ile şayet bu hastalık hakkında teorik veya detaylı bilgi almak isterseniz konunun araştırmacılarıyla iletişime geçmenizi tavsiye ederim.
Epilepsi hastalığının zaman zaman psikolojik rahatsızlıklar getirebildiğini bundan önceki iki yazımda kısa kısa anlatmıştım. Şimdi de kendimden ve çevremdeki epilepsi hastalarından şahit olduğum bazı psikolojik etkenlerden size bahsetmek istiyorum.
Epilepsi hastalığını tıpkı bir elektrik devresinde oluşan basit bir hata sonucu devrenin elektrik çarpması, kısa devre yapması vs. gibi düşünebiliriz. Açlık, tansiyon düşmesi- yükselmesi, şeker düşmesi- yükselmesi, kadınlarda regl dönemleri, vücutta oluşan enfeksiyonlar, ilaçların dozunun yetersiz kalması, uykusuzluk, aşırı gerginlik halleri gibi sorunlardan ötürü bizim gibi hastaların beyninde bazen kısa devreler oluşup, bunun sonucunda da nöbet geçirebiliyoruz.
Doktorlarımız ilaç dozlarımıza özellikle dikkat ediyorlar. Hasta, ilaçlarını kullanıp diğer sorunların da oluşmaması için dikkat ettiği taktirde nöbet geçirme sıklığı azalmakta ancak şöyle bir durum var ki kullanılan ilaçlar gerginlik, sinirlilik yapabilmekte. Dolayısıyla bazı hastalar nöroloji tedavisi yanı sıra psikiyatri ve psikolog tedavileri için de yönlendirilmekte.
Bu grupta olan hastalardan biri de benim. Her ne kadar “Hayır, ben sinirli değilim.” Desem de belli bir müddet sonra kendi gergin hallerimden, geçirdiğim sinir krizi ve epilepsi nöbetlerinden rahatsız olup psikiyatrik tedavi görmeyi kabul ettim fakat tedaviyi biraz geç kabul ettiğim için unipolar depresyon ilaçları yetmedi ve bipolar bozukluğu için verilen ilaçları kullanmaya başladım.
Bu tarz hastalıklarda hastanın tedaviyi kabul etmesinin önemini bir kez daha görmüş oldum. İlaçlarımı düzenli kullanmaya başladıktan sonra epilepsi krizlerimin sıklığı minimum seviyeye inmesiyle beraber sinir krizlerim de duygularımı kontrol etmeyi başarabildiğim için minimum seviyeye düştü ancak doktorum ilaçlarımı bırakmamı söylemeden ilaç kullanımımı bırakmayacağımı belirtmek isterim.
Epilepsi hastalığının yanı sıra psikolojik rahatsızlığını da kabul eden hastalarla tanışma fırsatı buldum. Hepsinin hikayesi benim hikayeme yakın aslında. Örneğin, yine hastanede tanıştığım bir hasta çok uzun süre psikolojik rahatsızlık yönünü kabul etmeyip, tedaviye gelmediğinden psikolojik durumu fazlasıyla ilerlediği için belli bir müddet hastanede yatmak durumunda kalmış. Bunun gibi çok hikaye ile karşılaştım ancak konuyu fazla uzatmak istememekteyim.
Peki, sadece epilepsi hapları mı gerginlik halleri sonucu psikolojik rahatsızlıklar doğurur? Tabii ki hayır. Yalnızca bu sebebe bağlayamayız. Bu sebebin yanı sıra toplumun epilepsiye olan bakış açısı da hastayı psikolojik olarak zorlayabiliyor. Önceki yazılarımda bahsetmiştim bir kez daha bahsedeyim, toplumumuzda “epilepsi hastaları çalışamaz, okuyamaz, evlenemez, tek başına hiçbir şey yapamaz, başkalarına muhtaç!” gibi bir algı var. Dolayısıyla bu ön yargı sonucunda hastaların hareket alanı da daralmakta ve tabir-i caizse kapana kısılmakta. Uzun süre o kapanın içinde mahsur kalmaya bırakılan hasta, kafasında kurduğu düşüncelerini belli bir yerden sonra kontrol edememekte. Zaten ilaçların da vermiş olduğu bir yan etkiyle beraber psikolojik hastalıklara daha da çok yaklaşmakta.
Bununla beraber yine “aman o epilepsi hastası çok üstüne gitmeyin, üzülmesin, sinirlenmesin!” gibi bir cümle kurmakta yanlış olur. Zira hasta belli bir yerden sonra “Ben hastayım kimse bana dokunamaz!” algısına kapılıp hastalığını kullanır ve bunun sonucunda yine hastalık hastalığı olarak bildiğimiz bir psikolojik rahatsızlığa sahip olabilir. Bu nedenle “hasta” diye ne çok ön yargılı davranıp hastanın hareket alanı kısıtlanmalı ne de çok duyarlı davranıp tabir-i caizse hasta şımartılmalı. Aklı başında her insan ile nasıl iletişime geçiliyorsa bir epilepsi hastası ile de o şekilde iletişime geçilmeli.
“Epilepsi hastasıyım, yapamam.” Diyen gönül dostlarımıza seslenmek isterim bir kez daha.
Bir epilepsi hastası olarak hayatımı hastane dışında dolu dolu yaşadım. İlkokul ve ortaokul dönemlerimde okul korosunda, halkoyunları ekibinde sahne aldım. Lise dönemlerimde çeşitli insanlarla röportajlar yaptım. Tiyatro ile ilgilendim. “Sen yazma! Yazdıklarının hepsi çöp!” diyenlere inat ilkokuldan bu yana günlükler tuttum, masalları yeniden kurgulayıp defterime yazdım.
Oryantal Dans eğitimi aldım. İki üniversite kazandım ve her ne kadar henüz bitirememiş olsam da okuluma devam ediyorum. Okuduğum okullardan biri şehir dışında ve ben ailemden uzakta okulumu devam ettirdim. Kendi hayatımı, içinde şiirlerimin de olduğu bir kitap yayımladım. Çeşitli dergilerde yazarlık yaptım. Bir youtube kanalında sokak röportajları için muhabirlik yapmaktayım.
Ebru gibi önemli bir sanatı öğrendim ve yapma fırsatı buldum. AFAD ve KIZILAY gönüllüsüyüm. Muhasebe alanında 2 yıllık tecrübe sahibiyim. Kısacası yapmak istediğim her şeyi hastalığımı kabul edip, ilaçlarımı kullandığım sürece yaptım ve yapmaya devam ediyorum. Bizler, kendi çapımızda güzel işler başardıkça toplumumuzda olan “Epilepsi hastaları yalnız başına bir şey yapamaz!” tabusunu yerle bir edebiliriz. Bizler, konfor alanımızın dışına çıkıp kendimizi geliştirmek adına çaba gösterip kimseyi rakip olarak görmeden ilerlediğimizde emin olun hasta da olsak başaramayacağımız hiçbir şey yok. Toplumun algısını yıkmak ve topluma bu hastalık hakkında doğru bilgileri aşılamak yine bizim elimizde. Saygılarımla..