Ülke ekonomisi, maliyesi, kalkınması için çözüm yolları üzerinde çalışmaya ve onları okuyucularım ile paylaşmaya karar verdim.
Sorunlardan bahsetmek veya eleştirmek en kolayıdır. Ne yazık ki, çözüm odaklı çalışan çok az. Bende bir ekonomist olarak, peki ne yapmalıyız? sorusuna odaklandım. Bu yazı dizisinde elimden geldiğince sorunları irdeleyip tamamen çözümleri yazmaya çalışacağım.
Öncelikle, ülkemizin sosyal, kültürel, jeo-politik ve stratejik yapısına Türkiye’nin gerçeklerine uygun bir ekonomik modelin uygulanması gerekiyor. Bakınız, ülkemiz 2013 yılında Yüksek Gelirli Ülkeler Grubu’na geçme aşamasına gelmiş iken, izlenen yanlış ve popülist politikalar sonucunda kişi başına düşen gelir yaklaşık yüzde 25 oranında gerilemiş ve ekonomimiz orta gelir tuzağına yakalanmıştır. Son dönemlerde büyümenin kredi genişlemesi ile desteklenen tüketime ve üretken olmayan alanlardaki yatırımlara dayalı yapısı, dış dengede sürdürülebilirlik sorununu da beraberinde getirmiştir.
Diğer yandan, Merkez Bankası’nın bağımsızlığıyla ilgili sorunlar para politikasının tutarlılığına ve öngörülebilirliğine zarar vermektedir. Türkiye, bireysel gelir eşitsizliği ve göreli yoksullukta Avrupa’da ilk sırada yer almaktadır. Bölgelerarası verimlilik ve gelir eşitsizlikleri son derece yüksektir. Kadın işgücüne katılım ve kadın istihdam oranlarında Türkiye, sırf yüksek gelirli ülkelerin değil, aynı zamanda kişi başına düşen gelir açısından kendisine benzeyen orta gelirli ülkelerin de gerisinde kalmaktadır.
Ekonomik modeli oluştururken de önceliklerimiz;
– Geniş halk kitlelerinin sosyal refah düzeylerinin yükseltmek,
– Gerekli görülen ve verimliliği olan bazı alanlarda devletin ekonomiye katılım ve müdahalesini sürekli hale getirmek,
– Emeğin kutsallığı ve vazgeçilmezliğine dayanarak çalışandan yana ve onların haklarını koruyan ve emek-yoğun yerine teknoloji-yoğun sektörlere dayalı üretimi destekleyen mali ve ekonomik önlemleri almak,
– Çağdaş ve bilimselliğin de temelini oluşturan her türlü bireysel girişimi desteklemek, ileri götürmek olmalıdır.
Yani, sosyalizmin devletçi anlayışı ile vahşi kapitalizmin para, kapital ve gücü öne çıkaran anlayışlarına karşı bir üçüncü yolu seçmeliyiz. Ekonomik önceliklerin belirlenmesinde dikkat edilmesi gereken temel ilke de “üretmediğini tüketmeyen” bir toplum haline gelmemiz için bütün önlemlerin alınmasıdır. Üretken olmayan sektörler ile imar rantlarına dayalı bir büyüme yaklaşımdan, başta sanayi olmak üzere üretken sektörlere öncelik veren bir modele geçmeliyiz.
Makroekonomik politikaları, enflasyonu düşük tek haneli düzeylerde tutmaya ve kamu maliyesi ile dış dengede sürdürülebilirliği sağlamaya odaklı bir biçimde uygulamalıyız. Büyümenin daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması için ihracatın desteklenmesine önem vermeliyiz. Ekonomimizin en önemli sorunlarından biri olan ihracatı gerçek, hızlı ve ekonomik bir seferberlik haline getirerek, üretimin her alanının aynı zamanda ihraç ürünü olabilecek şekilde planlanmasına çalışmalıyız.
Ülkemizin en önemli sorunlardan birisi de, ucuz ve nitelikli mal üretimidir. Bunun için acilen atılması gereken adımlardan biri de ucuz enerji üretimidir. Bu itibarla, ülkemizin yenilenebilir enerji kaynakları konusundaki potansiyelini hızla devreye sokmak için bütün imkanlar seferber edilmeli ve enerji maliyetleri ucuzlatılmalıdır. İstihdamı artırıcı önlemler alınmalı ve dört yıllık bir süre içinde mevcut işsizlik oranı yüzde elli oranında düşürülmelidir.
Bunlardan başka, ülkede yeniden planlı ekonomiye geçiş için Türkiye Cumhuriyetinin önde gelen kurumlarından birisi olan Devlet Planlama Teşkilatı tekrar kurulmalıdır. Atatürk döneminde kurulmuş olan sektörel bankacılık sistemine yeniden dönülerek, bankacılık alanının Türk ulus devletinin elinde toplanması sağlanmalı ve kapatılmış olan milli bankalar yeniden açılarak bu alandaki yabancı ağırlığına son verilmelidir.
Türk ekonomisinin özel ve devlet sektörleri ile birlikte toplumsal potansiyele dayanan yeni kurulacak kamu sektörü birlikteliğinden oluşturulması sağlanmalıdır. Bu amaçla TSK’i potansiyelinin bir yan kuruluşu olan OYAK gibi organizasyonların benzerlerinin toplumun diğer kesimleri için kurulmaları sağlanmalıdır.
Bu doğrultuda, memurlar için MEYAK, işçiler için İYAK, öğretmenler için ÖYAK, çiftçiler için ÇİFTYAK, esnaf için ESYAK isimli yardımlaşma kurumlarının kurulmasıyla ülkede bu kesimlere destek olacak ve fonları verimli yatırım alanlarında kullanacak bir anlayış tesis edilmelidir. Ayrıca, bu kuruluşlarda emeklilik fonları oluşturarak, profesyonel yatırım uzmanlarınca yüksek gelir kazanma ve fon gelirlerinden emeklilerin ciddi kazançlar elde etmesi sağlanmalıdır. Devam edecek…