Doksanlarda çocuk olmak, hayatın en masum ve neşeli dönemlerinden birini yaşamak demekti.
O yıllar, sokaklarda arkadaşlarla geçirilen saatler, hayal gücünün sınırsız olduğu oyun alanları ve paylaşmanın gerçek mutluluğunu hissettiğimiz zamanlardı. O dönemin özlemi, sadece anılarımızda değil, içimizde de derin bir yer tutuyor. Her köşesinde farklı bir hikaye barındıran bu günler, zorluklara rağmen dostlukların kalpten bağlandığı, sevgi ve aidiyet hislerinin yoğun yaşandığı yıllardı. Hatırladıkça gülümsememek elde değil. İşte bu yazıda, Doksanlarda Çocuk Olmak ve onun eşsiz anılarına doğru bir yolculuğa çıkacağız.
Doksanların çocuğu olarak büyümek, birçok zorluğun yanı sıra eşsiz bir keyif de vaat ediyordu. Bu dönemde, insanların birbirine daha yakın olduğu, sokaklarda saatlerce oynandığı günleri hatırlamak hoş. Ancak, bu keyiflerin yanında, hayatta imkansızlıklar da vardı. Oyuncakların pahalı olması, bazen arkadaşlarla bir araya gelmekte zorluk çekmek gibi. Hiç unutmam oyuncak almak için ,gazete kuponları biriktirmişliğimiz bile olmuştur. İşte, bu zorluklar, çocukluk anılarımızın bir parçası haline geldi. Ama yine de, o dönemlerde yaşanan dostluklar, hâlâ değerli. İmkansızlıklar içerisinde imkan yaratabilme becerisi de gelişiyordu doğal olarak. Mesele sadece oyun oynamak değil; hayal gücümüzü zorlayarak yaratmaktı. Yani yoklukla bile Mutlu olmayı başarabilmekti, Tüm mesele.
Ne var ki, o zamanlar her şeyin daha basit olduğu da bir gerçek. O yıllardan aldığımız heyecan ve mutluluk, hayatımızı şekillendiren en önemli unsurlardan biri oldu. Bence, doksanların hatıraları, her noktasıyla bizi biz yapan birer yapı taşıdır. Bir çoğumuzun karakterinin ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Doksanlarda çocuk olmak, her ne kadar günümüz teknolojisinden uzakta görünse de, aslında bir nevi o dönemin ruhunu taşımaktı. Oyunlar, yalnızca bir eğlence değil, aynı zamanda dostluk bağlarını pekiştiren bir mecra haline gelmişti. Bu dönemde ahde vefa duygusu, sokak oyunlarıyla yaşarken, ufak şeylerle bile mutluluk yaşanırdı.
Sadece evin içinde değil, dışarıda da oynanan oyunlar, çocukların sosyal becerilerini geliştirmelerine yardımcı oluyordu. Doksanların sokaklarında, mahalle arkadaşlarıyla oynanan oyunlar, anılara dönüşerek yüreğimizde yer etti. Belki de bu yüzden, o günlerin değerini hala bilincimizde taşırız.
Doksanlar, yalnızca modası ve müziği ile değil, aynı zamanda aile yapıları ve eğitim sistemleri ile de hatırlanır. O dönemde çocuklar, ailelerinden aldıkları değerlerle büyürken, eğitim kurumları bu değerleri pekiştiriyordu. Özellikle, eğitim süreçleri dışındaki etkileşimler, toplumsal hayatı şekillendiriyordu. Doksanlarda çocuk olmak, bir oyun alanında koşup gülerken, anlam arayışını da beraberinde getiriyordu. Ancak, ailelerin desteği ve öğretmenlerin özenli yaklaşımları, her çocuğun gelişiminde belirleyici rol oynadı. Kısacası, geçmişteki bu dinamikler, bugünümüzü anlamamıza yardımcı oluyor. Mesela benim için rol model olan Barış Manço, sevgisini ben eğitim hayatımda tatmışımdır.
Doksanlar, bir çoğumuz için unutulmaz bir çocukluk dönemi. O zamanlar sokaklarda oynadığımız oyunlar, gün batımında eve dönme telaşı ve televizyonun sınırlı sayıda kanalında izlediğimiz diziler. Her bir anı, bir parça nostalji olarak kalp çarpıntılarımızda yer ediyor. Bu bağlamda, bu döneme dair hatırladığımız birkaç detay, hala gülümsetiyor.
İşte o yıllardan aklımızda kalan bazı diziler ve filmler anlar:
- Bizimkiler
- Süper Baba
- Deli Yürek
- Yılan Hikayesi
- Jackie Chanın Filmleri
- Cüneyt Arkın Filmleri
Günümüzde, bu deneyimlerin hatıraları derinlerde yankılanıyor. Bir çocuğun özlemle andığı zaman dilimi. Sadece renkli topuklar, tahta ve ip atlayışları değil, aynı zamanda samimiyetle dolu anılar. O yüzden, doksanlarda çocuk olmanın tarifsiz hazinesini her hatırladığımızda içimizde bir sıcaklık doğuyor. Unutulmaz bir nostalji yaratıyor. Doksanlarda çocuk olmanın getirdiği o saf mutluluğu, zamanla kaybetmemek adına sürekli hatırlamak gerekiyor. Yine de, belki de hayatta en değerli kazanım, bu anılarla genç kalmakta saklıdır.
Doksanlı yıllar, çocukların hayal gücünü besleyen, sokakların oyun alanı olduğu bir dönemdi. O yıllarda oyun kavramı, teknolojinin henüz hayatımızda bu kadar baskın olmadığı bir gerçeklikte şekillendi. Çocuklar, arkadaşlarıyla dışarıda vakit geçirir, bisiklete biner ve sokaklarda saklambaç oynardı. Ancak sosyal çevreleri de çok belirleyiciydi. Aile dinamikleri ve komşuluk ilişkileri, çocukların birbirleriyle etkileşimlerini derinlemesine etkiliyordu. Oysa günümüzde bu etkileşimlerin yerini daha sanal bir yaşam alıyor. Ne var ki, her nesil kendi izini bırakıyor ve doksanlar, belirli bir nostaljiyle anılıyor.
Doksanlı yıllarda çocuk olmak, tamamen farklı bir dünyada yaşamak gibiydi. O dönemde dışarıda saatlerce oynanırdı; sokakta arkadaşlarla geçirdiğimiz anılar, unutulmaz kılınmıştır. Ancak, bugün bu yaşantının yerini sanal ortamlar almış durumda. Çocukların oyunları sosyal medya ve dijital platformlarda şekilleniyor. Buna rağmen, o dönemden kalan bazı değerler, günümüz çocuklarında da kendini gösteriyor. Mesela, paylaşmanın ve dayanışmanın önemi hâlâ geçerliliğini koruyor. Bu nedenle, geçmişe dönüp bakmak önemli.
Doksanlarda çocuk olmak, birçok açıdan özel bir dönemin kapısını aralar. O yıllar, bilgisayarların yeni yeni hayatımıza girdiği ve sokakların hâlâ oyun alanı olarak kullanıldığı bir zaman dilimiydi. Arkadaşlarla sokakta geçirdiğimiz saatler, hayal gücümüzü besleyen oyunlar ve bunun yanında diziler, kasetler… Hepsi bizi bugünkü yaşamımıza hazırlayan anılar olarak kalacak. Teknolojinin henüz bizden uzak olduğu o saf dönemlerde, hayattan aldığımız keyif şimdiye göre daha yoğundu. Hatırlıyorum, bir araya geldiğimizde zamanın nasıl geçtiğini anlamazdık. Elbette, o zamanların zorlukları da yok değildi. Ama bu zorluklar, birlikte geçirdiğimiz süreler sayesinde daha anlamlı hale geliyordu. Doksanlarda çocuk olmanın getirdiği o masumiyet ve özlem, günümüzde çoğu zaman kaybolmuş gibi hissediyoruz. Şimdiki çocukların dünyasında birçok şey değişti. Ancak o dönemin büyüsü, hâlâ kalplerimizde saklı duruyor. İşte bu yüzden Doksanlarda çocuk olmak, sadece bir dönem değil; daha ziyade hayatımızın bir parçası. Ve bu hatıralar, bize ne kadar değerli ve anlamlı olduğunu her daim hatırlatıyor.