Yaşamak gibi bir vebali, böylesine güç bir şefati nasıl yükler yavrusuna? Kendi de yersiz, yurtsuz olup, kaybolmuş benliğini başka bir kaybolmuş ruhta bulduğunu sandığı için, Günahkar Yavru.
Bizimle doğmuş olan günahımız ”Sevgi”. Aşık olan iki kayıp ruhun, bu sevginin Şehvetli Meyvesi olarak bu Elma’ya gönderilmişiz. Sonsuz bir döngüdeyiz aslında, kendi eksik parçasını bulan iki beden bir araya gelip, yeni bir eksik Ademoğlu Dünya’ya getiriyor. Ve bunca sınav içinde kendininkini bulmasını istiyor. İşte bu bizimle doğan ”Günahımız”.
Her şehvetin bedeli, yeni eksik bırakılmış bir beden. Çırpın dur Yaralı Yavru, senin olanı bulmak için. ”Kırgın yüreğini bin parçaya böldüler, eksikliklerini yüzüne sille gibi çarpıyorlar”. Senin olanı bulduğunda da geçmiyor sızın. Bu Elma da, sevgilinin arzulanması yasak bedeni de ekleniyor günahlarına. İşte o vakit koşup sarılıyorsun, seni bu günahla doğuran anaya. Fark ediyorsun o an, o da eksik, o da yarım bırakılmış. O ana da bu günahla doğmuş.
”İçine serpilmiş olan, senden esirgeniyor. Meyve verecek iken, balta vuruyorlar dallarına.” Ne eksikliğin varsa çek sineye Ademoğlu. Atamadığın sızın damarlarında dolaşıyor. Günahların boynuna dolanmış, boğazını sıkıyor sanıyorsun ama seninle doğduğunu, boynundan akıp geçtiğini fark etmiyorsun. Çünkü Yaratıcın ne kadar izin verirse, o kadar seviyor, o kadar anlıyor, o kadar var oluyorsun.
Sahibi olmadığın kalple başka bir acizi seviyor, olmayınca yine senin olmayan kalple, Yaratıcına kahr ediyorsun. ”Senin olmayanla savaşını bitir Ademoğlu, tek varlığın boynundaki günahların, bilmiyorsun!”.