Yosunlu dalgakıranların üzerinde kahverengi yengeçler dolanıyordu. İncir zamanı yaklaşmaktayken deniz yavaş yavaş ısınıyordu.
Kumsalda yürümeye başladı Deniz. Tenini okşayan güneş, içini kıpır kıpır hareketlendirdi. Beyaz spor ayakkabılarını çıkarıp kum’un üzerinde yürümeye başladı. Lacivert kırmızı çiçekli yandan yırtmaçlı elbisesi ıslanmasın diye kaldırdı. Ayaklarına vuran dalgalar dizlerinde bile köpük oluşturuyordu. Biraz daha ilerledi. Adını aldığı deniz, dizlerinden yukarı çıkmaya başladı.
Sizce yalnız mıydı? Arkadan kendisine seslenen arkadaşları geldi. Marketten atıştırmalık ve içecek almışlardı. Kumsala bir örtü serip oturdular. Meltem, denizden esmeye başlamıştı. Ama deniz, yüzmek için hala serin sayılırdı. Deniz, arkadaşlarının yanına döndü. Kumsaldaki, deniz kabukları ve çakıl taşları ayaklarına batsa da sonunda parmak uçlarında örtüye kendini açmıştı. Plastik bardaklara içecekleri doldurup atıştırmalıkları açtılar. Biraz müzik, biraz dedikodu ve birazda sevdikleri ya da sevgilileri hakkında konuştular. Vaktin nasıl geçtiğini anlamamışlardı. Ilık ılık esen rüzgarın da yağmuru getireceğini fark etmemişlerdi.
Rüzgarda dans eden yağmur damlaları, tenleri ile buluştuğunda gökyüzüne bakıp telaşla toparlanma isteği kızları birbirine dolandırıyordu. Ne komik görünüyorlardı ama.
Deniz, sebepsiz yere kahkaha atmaya başladı. Kızlar ona katıldılar. Yağmur hızlanmış ve sağanak haline gelmişti. Zaten sırılsıklam olmuşlardı. Koştura koştura kumsaldan çıktılar ve sahildeki kafelerden birine sığındılar. Yağmur dinene kadar burada kalmaya karar verdiler.
Girdikleri kafe, ahşaptan yapılmış ve nem kokuyordu. Küçük masa ve dörtlü taburelerden oluşan oturma yerleri vardı. Sıcak bir çay istediler. İçlerinin ısınmasına ihtiyaç vardı. Akşam eve nasıl döneceklerdi veya yolda başka bir şey olacak mıydı?
Toprak ve iyot kokusu hissediliyor. Yaz geliyordu.