Temel Karamollaoğlu, “D-8’lerin önemini anlamak için, kuruluş amacını yeniden hatırlamamız gerekir. Peki D-8’ler neden kurulmuştu?” dedi.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, “Hepinizin bildiği gibi D-8’ler bundan tam 24 yıl önce, 15 haziran 1997 tarihinde İstanbul’da Çırağan Sarayı’nda, bu salonda kurulmuş ve 8 İslam ülkesinin devlet ve hükümet başkanlarının imzası ile dünyaya ilan edilmişti” dedi.
Karamollaoğlu, “Ben sözlerimin hemen başında şahsım ve partim adına, başta hocamız Prof. Dr. necmettin Erbakan olmak üzere, bu önemli oluşumda emeği geçen bütün devlet ve hükümet başkanları, bütün liderleri rahmet, minnet ve şükranla anıyorum”.
D-8’LER VE ERBAKAN
Elbette D8’leri konuştuğumuz bir yerde Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı özel olarak zikretmeden geçemeyiz.
Çünkü D-8’ler merhum Erbakan’ın üstün azim ve gayretinin sarsılmaz inanç bir ürünüdür.
D-8’lerin hangi şartlarda, hangi zorluklarla hayata geçirildiği hatırlandığında bu azim ve gayretin önemi çok daha iyi anlaşılacaktır.
Çünkü böylesine önemli bir dış politika hamlesini gerçekleştirebilmek ancak müthiş bir inanç ve sarsılmaz bir irade gerçekleştirilebilir.
D8’ler; Dış Politikanın bir hamaset konusu değil bir feraset konusu olduğunun da en güzel örneğidir. bu vesile ile kendisini bir kez daha rahmetle anıyorum ruhu şad makamı ali olsun.
D-8’LER NEDEN KURULMUŞTU?
Değerli Katılımcılar;
D-8’lerin önemini anlamak için, kuruluş amacını yeniden hatırlamamız gerekir..
Peki D-8’ler neden kurulmuştu?
D-8’lerin kuruluş armasına baktığımızda 6 tane yıldız görürüz.. Bu yıldızların her biri bir ilkeyi, bir prensibi, bir umdeyi ortaya koymaktadır.
Bunlar;
- Savaş değil, barış,
- Sömürü değil, âdil paylaşım,
- Üstünlük değil, eşitlik
- Çifte standart değil, adalet,
- Çatışma değil, diyalog
- Baskı ve tahakküm değil, insan hakları, hürriyet ve demokrasi.
PEKİ BUGÜN DÜNYAMIZ NE DURUMDA?
Bu prensipleri ölçü aldığımızda maalesef bu tablo hiç de iç açıcı değildir.
Bugün bütün dünyada:
- Barış’ın yerine savaş, diyaloğun yerine çatışma hakimdir.
- Eşitliğin yerini üstünlük, tevazunun yerini kibir, adaletin yerini sömürü almıştır.
- İnsan hakları ve özgürlükler rafa kaldırılmış baskı, tahakküm ve çifte standard hiçbir dönemde olmadığı kadar belirgin hale gelmiştir.
Bugün dünya genelinde irili ufaklı tam 402 yerde çatışma, içsavaş veya karışıklık var. Maalesef bunların 360’ı islam coğrafyasına ait bölgeler.
Savaş ve işgaller yüzünden 71 milyon insan evini, yurdunu, ülkesini terk etmiş durumda.
Yaklaşık 250 milyon çocuk savaş ve çatışma ortamının içinde bulunuyor. Son 10 yılda 2.5 milyondan fazla çocuk bu çatışmalarda hayatını kaybetti. 15 milyondan fazla çocuk ise yaralandı ya da sakat kaldı.
AHLAKİ ÇÜRÜMÜŞLÜK SALGINDAN DAHA TEHLİKELİDİR
- Bildiğiniz gibi yaklaşık 1.5 yıldır bütün insanlık olarak küresel bir salgınla mücadele ediyoruz..
- Sağlık kuruluşları bu süreçte haklı olarak hijyenin önemini vurguluyorlar.
- Bağışıklık sistemini güçlü tutmak için sağlıklı beslenmenin önemine vurgu yapıyorlar.
- Salgınla mücadele için kaç doz aşı vurulması gerektiğini tartışıyorlar!
- Elbette bunlar önemli!
Ancak bu süreçte hijyeni tartışırken, dünyada bir milyardan fazla insanın bırakın hijyeni içecek suya ulaşmakta zorlandığını unutmamalıyız!
Sağlıklı beslenmeyi tartışırken; her gün 25 bin insanın açlık nedeniyle hayatını kaybettiğini unutmamalıyız!
Kaç doz aşı vurulması gerektiğini tartışırken, her gün en az 15 bin çocuğun hayati ilaçlara ulaşamadığı için can verdiğini unutmamalıyız.
Bütün bunlar göstermektedir ki; bugün insanlık sadece küresel bir salgınla değil ondan daha tehlikeli bir şekilde duyarlılık ve küresel bir ahlak kriziyle karşı karşıyadır.
Bu ahlaki çürümüşlük bizce salgından daha tehlikelidir!
AHLAKİ KRİZİN TEMELİNDE IRKÇI EMPERYALİZM VARDIR!
Bu ahlaki çürümüşlüğün temelinde kapitalizmin ihtirası ve sömürü arzusu vardır.
bu ahlaki çürümüşlüğün temelinde ırkçı emperyalizmin işgalci politikaları vardır.
Açık söylüyorum: adına ister Büyük Ortadoğu Projesi denilsin, ister Büyük İsrail Projesi, sonuç değişmez.
- İslam dünyası, İsrail ve ABD’nin öncülük ettiği küresel bir projenin hedefindedir.
- Bu proje, “böl- parçala-yut” taktiği ile yürütülmektedir.
- Bazı yerlerde “Arap-Acem” diye bölüyorlar, bazı yerlerde Türk-Kürt diye..
- Bazı yerde Kuzey-Güney diye parçalıyorlar, bazı yerde Şii-Sünni diye..
- Ama nihai hedef belli; Balfour’dan sonra Filistinlileri, yurtlarından göçe mecbur bırakarak, İsrail’i
- kuranlar, şimdi de, Büyük İsrail’i kurmak için çalışıyorlar.
- Bu hedefe ulaşmak için her türlü sömürüyü, işgali, fitneyi, savaşı, terörü ve anarşiyi meşru görüyorlar.
Bugün, bu planı bilmeden ve anlamadan İslam dünyasının karşı karşıya bulunduğu tehdit ve tehlikeleri anlamamız mümkün olmaz.
D-8’LER YENİ BİR DÜNYA UMUDUNUN İLK TOHUMUDUR
İşte D-8’ler baskıya, sömürüye, işgale dayalı mevcut dünya düzeninin yerine insan haklarına, adalete ve hoşgörüye dayalı Yeni Bir Dünya’nın ilk işaret fişeği, ilk tohumu, ilk nüvesidir.
İnanıyorum ki; gereken ilgi ve çaba gösterildiği takdirde D8 ülkeleri bunu gerçekleştirecek potansiyele sahiptir.
Çünkü D8’ler demek;
- Dünyanın kanıtlanmış petrol rezervlerinin 6’da 1’i demektir.
- Tüm dünyadaki doğalgaz rezervlerinin 5’de 1’i demektir.
D8’ler demek:
- Dünyanın jeopolitik anlamda en stratejik bölgeleri demektir.
- Ticaret ve enerji yollarının vazgeçilmez güzergahları demektir.
- Hepsinden daha önemlisi D8’ler demek; 1 milyarı aşan nüfusu. 16.4 trilyon dolarlık ticaret hacmi ve 7.5 milyon km2’yi bulan coğrafyası ile dünyanın en genç ve en dinamik gücü demektir.
BU GÜÇ HAREKETE GEÇİRİLEBİLSEYDİ DÜNYA BÖYLE OLMAZDI
Eğer D-8 ülkelerinin sahip olduğu bu güç bugüne kadar tam anlamıyla harekete geçirilebilmiş olsaydı, inanın dünya bugünkü gibi olmazdı..
Eğer Necmettin Erbakan’ın, 24 Yıl önce D8’leri kurarken sergilediği heyecan ve azim devam ettirilebilseydi İslam dünyası bu durumda olmazdı.
Medeniyetin, huzurun, güvenin hakim olması gereken topraklar kargaşa ve terörün mekanı haline gelmezdi.
Milyonlarca insan mülteci durumuna düşmezdi.
Yüzbinlerce masum yaşlı ve kadın evinden, yurdundan, vatanından uzakta, tanımadığı, bilmediği sokaklarda hayata tutunmaya çalışmazdı.
Parklarda, salıncaklarda oynaması gereken çocuklar ülkelerinden kaçarken şişme botlarda can vermezdi.
ARTIK LAFA DEĞİL İCRAATA İHTİYACIMIZ VAR
Gelinen noktada lafa değil icraata ihtiyacımız var.
Ancak önce kendimizle yüzleşmeliyiz;
Hep söyledik yine söylüyorum, küresel projelere, ancak küresel stratejilerle karşılık verilebilir.
İslam dünyası olarak günü birlik hamasi nutuklara değil bundan 24 yıl önce D-8’lerin kuruluşunda ortaya konan ufuk ve vizyona ihtiyacımız var.
Maalesef İslam ülkeleri olarak karşı karşıya bulunduğumuz tehdit ve tehlikeleri bertaraf etmek için gayret göstereceğimize kendi iç çekişmelerimize kapılmış durumdayız.
Batı ülkelerinin sömürgeleştirme politikalarına ve entrikalarına karşı politika üretemedik.
Sanayi, Savunma, teknoloji ve finansal gelişmelere ayak uyduramadık.
PEKİ NE YAPMALIYIZ?
- Her türlü şahsi, etnik, mezhepsel veya bölgesel ihtilafları bir kenara bırakmalı, bir zincirin halkaları gibi birbirimize kenetlenmeliyiz.
- Siyasal dayanışma atmosferini mutlaka oluşturmalıyız; Ekonomik ve teknolojik kalkınmayı, her İslâm ülkesi için öncelikli mesele haline getirmeliyiz.
- D8 ülkeleri olarak;ekonomik, teknolojik, siyasi ve askeri alanlarda ortak ve güçlü müesseseler kurmalıyız.
- Sahip olduğumuz imkan ve kaynakları birbirimizi yok etmek için değil bir birimizi desteklemek için kullanmalıyız.
- Kaynaklarımızı kişisel iktidar ve ihtiraslarımız için değil ülkelerimizin refahı ve kalkınması için seferber etmeliyiz.
- Stratejik önemi gideren artan, eğitim, sağlık, gıda, tarım ve hayvancılığın geliştirilmesi noktasında uzun vadeli ortak projeler üretmeliyiz.
Bunları başardığımızda sadece ülkelerimize değil bütün insanlığın geleceğine katkı sağlamış olacağımızı unutmamalıyız. Konuşmamı tamamlarken, bilinmesini isterim ki; biz bu anma toplantılarımızı ta ki ülke yöneticileri D8’e hayat verecek kararlar alana, icraatları başlatana kadar devam ettireceğiz.
Bu duygu ve düşüncelerle toplantımızın hayırlara vesile olmasını diliyorum. Şüphesiz zafer inananlarından ve zafer yakındır.