Demokrasinin genel ilkesi, her bireyin eşit bir şekilde temsil edilmesi ve yönetimde söz hakkına sahip olmasıdır. Ancak demokrasinin saf hali, bazen beklenmedik bir problem ortaya çıkarabilir: çoğunluğun tiranlığı. Bu durum, çoğunluğun iradesinin azınlıklar üzerinde baskı kurduğu ve onların haklarını ihlal ettiği bir durumu ifade eder.
“Demokrasi bilinçsiz çoğunluğun bilinçli azınlığı ezmesidir” bu fikri neden benimsedim bunu size anlatayım. Çoğunluğun kararlarının her zaman en bilinçli veya en iyi kararlar olmayabileceği düşüncesini okudukça ve araştırdıkça hatta yaşadıkça gördüm, görmeye devam ediyorum. Buna çoğunlukçuluk veya “çoğunluğun tiranlığı” denir. Demokrasinin bu kusuru, çoğunluğun kararlarının azınlıkların haklarına zarar verebileceği veya onları ihmal edebileceği durumlarla öne çıkar. Bu nedenle, bu ifade genellikle, demokrasinin sadece çoğunluğun iradesine dayandığında nasıl adaletsiz olabileceğini vurgulamak için kullanılır.
Bunun en güzel örneği Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış süreci ve yeni rejim olan Cumhuriyetin gelişi süreci arasındaki zaman. O döneme kısaca bakalım.
İttihat ve Terakki Cemiyeti
1889’da kurulmuş, genellikle genç Osmanlı subaylarından oluşan bir örgüttür. Bu cemiyet, Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetim yapısını modernleştirmek ve reform yapmak amacıyla hareket etmiştir. İlk hedefleri, mutlakıyetçi yönetimi sona erdirmek ve meşrutiyeti ilan etmekti. Bu hedeflerini 1908’de, II. Meşrutiyet’in ilanıyla gerçekleştirdiler.
İttihat ve Terakki’nin yönetimi altında Osmanlı İmparatorluğu, I. Dünya Savaşı’na (1914-1918) girdi. Savaş sonucunda Osmanlı İmparatorluğu büyük bir yenilgiye uğradı ve Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı 30 Ekim 1918’de resmi olarak sona erdi. Bu mütareke, Osmanlı topraklarının büyük bölümünün işgaline yol açtı. Daha sonra İttihat ve Terakki’nin bazı önemli isimleri, İmparatorluğun yenilgisi ve sonrasında gelen işgal karşısında ülkeden kaçtılar. Ancak, işgale karşı direnen bir grup Osmanlı subayı ve vatandaşı, direnişi organize etmek için Milli Mücadele’yi başlattı. Bu hareketin liderliğini tabii ki Mustafa Kemal Atatürk yaptı.
Bu süreç, İttihat ve Terakki’nin yönetimi altında Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ve ardından Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile sonuçlanmıştır. İşte anlatmak istediğim esas olay bu, bilinçli azınlık bir grubun çoğunluğa karşı eyleme geçmesi halkın genelini kurtuluşa kavuşturmuş oldu.
Bilinçli bir azınlığın bilinçsiz çoğunluk tarafından ezilmesi, genellikle daha iyi bilgi ve anlayışa sahip olan küçük bir grup insanın, daha az bilgili veya daha az bilinçli bir çoğunluk tarafından hükmedilmesi durumlarını ifade eder. Bu, politika, bilim, sanat, felsefe gibi alanlarda uzman olanların, bu konularda eğitimli olmayan geniş kitleler tarafından anlaşılmadıkları veya destek görmedikleri durumları temsil edebilir.
Çoğunluğun tiranlığı, demokrasiyi tehdit eden önemli bir durumdur çünkü demokratik değerleri, insan haklarını ve eşitliği zayıflatır. Azınlıkların haklarını korumak, demokrasinin anahtar unsurlarından biridir ve çoğunluğun tiranlığı bu hakları tehdit ettiğinde, demokratik sistemlerin sağlığı ve işleyişi risk altına girer.Bu durum, demokrasinin temel taşlarından olan eşitlik ve adalet ilkelerini ciddi anlamda tehdit eder.
Çoğunluğun tiranlığından korunmanın bir yolu, azınlık haklarını korumaya yönelik kurumların ve yasaların oluşturulmasıdır. Örneğin, anayasa ve yasalar, azınlıkların haklarını ve özgürlüklerini koruyabilir. Ayrıca, demokratik süreçlerin çoğunluk kararlarına karşı bir denge oluşturabilecek şekilde tasarlanması da önemlidir. Yargı sistemi, çoğunluğun iradesine karşı bir denge unsuru olarak hareket edebilir ve azınlıkların haklarını koruyabilir.
Ancak, çoğunluğun tiranlığına karşı koymak, sadece yasalar ve kurumlar aracılığıyla mümkün olmayabilir. Aynı zamanda, toplumun değerlerini, tutumlarını ve beklentilerini de değiştirmeyi gerektirir.
Bu eleştirinin çözümü genellikle, demokratik sistemlerin çoğunluk iradesinin yanı sıra azınlık haklarını ve çeşitli görüşleri de koruyacak şekilde düzenlenmesi gerektiği düşüncesidir. Ama esas mesela sadece azınlık hakları değildir. İnsanların bilinçlenmesi için gerekli sağlam adımların atılması lazım. Ayrıca, demokrasinin sadece oy kullanmayı değil, aynı zamanda vatandaşların bilinçli ve bilgili kararlar verebilmeleri için eğitim ve bilgiye erişimi de içermesi gerektiği vurgulanmalı.