Annemler her arife günü istisnasız çıkar, o küçük köyü baştan aşağı dolaşır, sonrasında efsunlu meydanda toplanır, kim daha çok arifelik topladı yarışması düzenlerlermiş.
Her bayram öncesi kolları sıvayıp giriştiğimiz imece usulü temizliklerin çay molalarında, bazen de kaçamaklarında tatlı tatlı sohbetlerimiz olur bizim. Uzun bir süredir sohbete karışan taraftayım ben de. Öncesinde elinde küçük atıştırmalıklarıyla kenarda oturup dinleyen, anlatılanları kendi dünyasında canlandıran küçük bir çocuktum. Büyüdükçe fark etmedim, aniden bu sene anladım. Sohbetlerimiz dönüp dolaşıp aynı yerlere geliyormuş meğerse. İçine girdiğimiz günlerin atmosferi dilimize şekil veriyor sanki. İstemsizce hep o konuları konuşuyoruz.
Annem Erzurum’un bir köyünde geçirmiş çocukluğunu. O zamanlar gözlerine kocaman gelen meydanlarını görme fırsatım olmuştu. Bir evin salonu kadar bile değil. Ama onlar için toplanıp oynan, gösteriler yapılan, bayramda anlaşılıp buluşulan yermiş. Şimdilerde tavukların uğrak mekanı. Gerçi köyde bir karı koca ve onların üç beş tavuğu vardı sadece. Haliyle meydan tavuklara kalmış.
Nedir bu köyün bu meydanında saklı olan? Annem her bayram arifesi bir iç çekerek girer cümlelerine. “Arifelik” dedikleri köy çocuklarının şenliğini anlatmaya başlar. Bizlerin çocukluğunda çoğunlukla bayramın ilk günü giriştiği sosyal aktivite: Kapı kapı dolaşıp şeker toplamak…
Annemler de her arife günü istisnasız çıkar, o küçük köyü baştan aşağı dolaşır, herkesin bayramını en ilk kutlayanlar olurlarmış. Sonrasında bu efsunlu meydanda toplanır, kim daha çok arifelik topladı yarışması düzenlerlermiş. Arifelikten kastımız da bugünün Kinderleri, Brownileri, sürpriz yumurtaları değil. Kuru meyveler, çerezler, belki bir de buzlu akide şekerleri. Kazanana ödül zaten topladıkları olmaz mı? Hayır, kazanan bir de oyunlarda söz sahibi olma hakkını alırmış. Oldukça kârlı bi ticaret gibi duruyor.
Bence bu olay çocukken yapılan en iyi sosyalleşme araçlarından biriydi. Şimdilerde küçük şehirlerde hâlâ devam ettirilmeye çalışılsa da silinip gidiyor sanırım bu heyecan. Ben bu silinişi telefonlara, tabletlere bağlayıp da küreselleşmeyi ya da teknoloji çağını suçlamayacağım. Çünkü benim ilk defa bir bayramda şeker toplamaya çıkmak için engellendiğim günü hatırlıyorum. Tabletim ya da telefonum yoktu. Önceki bayramlarda izlediğimiz haberler ailemi korkutmaya yetmişti.
Hiç unutmam Kayseri’de kaçırılan o minik yavruları… O zamanlar ben de onların yaşlarındaydım. Aylarca ailesinin bir umutla gelmelerini beklediği ve her bayramı zehir tadında yaşadıkları o günler… Her bayram haberlerde “Acaba bu sene bir iz var mıdır?” sorusuyla o ailenin bekleyişlerine şahit olurduk. Ama acı haber bu kez geç duyulmuştu. O çocukların bir dehşete kurban gittikleri bütün ülkeyi yasa boğmuştu.
Bir heyecanımızı böyle yok ettiler. Sorarım size, aileler telefon tablet başında dahi olsa çocuklarını yanlarında görmek için bu heyecanı satmayı göze alamazlar mı? Aldılar. Çocukluğumuzu elimizden alan telefonlar, tabletler, bilgisayarlar değil. Çocukluğumuzu elimizden alan çocukluğu elinden alınmış cani zihniyetler. Sokakta oynamaya korkan neslin sorumlusu, insan olmayı öğrenmemiş yaratıklar. Bir anne çocuğunu sokakta kaybetme ihtimali kadar yanı başında da kaybetme ihtimalini düşünemiyor. Sanal âlemin içine çektiği ruhların da geri dönüşü zor oluyor, kaybolup gidiyor. Ama en azından bedenen kaybetmediğiniz yavrunuz için hâlâ bir kurtuluş umudu oluyor. Anne babalar ruhların kaybolmasını göze alabiliyor, bedenlerin değil.
Çocukluğumu yarıda kesen, heveslerime set çeken, oyunlarımı elimden alan, heyecanlarımı çalan hiçbir zihniyete hakkımı helal etmeyeceğim. Anne babalar üzerinde bu denli korkular oluşturmuş, koruma içgüdülerini baskıcılığa çevirmiş bu sapkınlar ne bir çocuğun kursağında kalanlarının ne de ebeveynlerin korkularının hakkını ödeyebilecekler.
Her şeye rağmen heyecanını dehşetlere kurban vermeden mutlu ve sağlıklı bir bayram geçirmenizi diliyorum efendim.