Belki bir gün karşılaşırız seninle. Kaçak çayların içildiği, tütün kokan bir Mezopotamya köyünde. Dersimli ağlayan gelin çiçeği gibi boynun bükük kalacak belki.
Sonra başımı kaldırıp bir dağın tepesine, haykıracağım seni seviyorum diye. Ey sevgili, ey gülüşünle hayatı barındıran umudun kızı;
Hangi özlem cümlesi seni anlatmaya yetebilir. Hangi nehir senden geçemeyecek kadar canına susamış. Ve hangi şehir senden ayrı ayakta kalmış, söylesene! Oysa gelsen toprağına küsmüş tohumlar yeniden canlanacak. Acılar huzuruna kavuşacak.
Anne karnında bebekler bile gülümseyecek ve sarılsan yeniden, iki deniz Okyanusa dönüşecek.
Ağıt yakan gülüşün yerini, ince bir türküye dönüşecek, sen gelsen şimdi, ağır yangına bırakılmış içime, sular serpilecek.