Yaşadığımız çağda etrafımızda olup bitenler artık hepimizi derin bir acı ve hayal kırıklığı içinde bırakıyor.
Her sabah haberleri açtığımızda, masum hayatların yitip gittiği trajediler, anlamsız kavgalar ve akıl almaz şiddet hikayeleriyle karşılaşıyoruz. Küçücük sebepler için koca hayatların söndüğüne tanık olmak, adaletsizliklerin gölgesinde büyüyen çocukların yaşadığı acıyı hissetmek insanı içten içe yaralıyor. Sanki insanlar insanlıklarını unutmuş, ruhları körelmiş, empati yitirilmiş. Bir yol ayrımına gelmiş gibiyiz: Ya bu çarpık düzen içinde kaybolacağız ya da tüm kalbimizle insanlığımıza sarılıp, iyiliği ve sevgiyi yeniden inşa edeceğiz. Artık sıradan bir “şimdi silkinme zamanı” demek bile yetersiz. Bunu söylemek bir çözüm değil, ama bunun sorumluluğunu almak, bu dünyayı daha yaşanır bir yer haline getirmek bizim elimizde. Bir çocuğun yüzündeki gülümsemeyi görmek, bir kadının kendini güvende hissettiği bir toplum yaratmak, yolda birine yol vermek kadar küçük ama önemli detayları fark edebilmek…
İşte hepsi küçük adımlar ama büyük değişimler yaratacak güçte. Belki de ilk adım, bu olanları sadece izlemekten çıkıp, çevremize sevgiyle dokunarak başlamaktır. Kendimize, çocuklarımıza, dostlarımıza insan olmayı, insan kalmayı öğretmeliyiz. Birbirimize daha çok sahip çıkmalıyız; çünkü biz bir bütünüz ve bu dünyanın yükü hepimizin omuzlarında. Zaman, değerlerimizi yeniden hatırlama, sevgiyi çoğaltma ve yaraları birlikte sarma zamanı. İnsan olmanın güzelliklerini ve sorumluluklarını unutmadan… Unutmayalım ki bir insanın kalbine dokunan her iyilik, bu karanlık tabloyu aydınlatacak bir ışıktır.