Şu basit sahneyi hayal edin: Bir masa etrafında herkes hararetle tartışıyor. Ortalık karışık, kafalar karışmış. Tam o sırada biri, masanın ortasına ölü bir kedi fırlatıyor.
İşte o an, herkesin dikkati ölü kediye çevriliyor. Önceden ne konuşuluyordu? Ne tartışılıyordu? Artık kimsenin umurunda değil. Klasik bir dikkat dağıtma taktiği. İşte bu, İngiliz siyasetine damgasını vuran “ölü kedi teorisi”nin ta kendisi. Bu teoriyi siyasi bir strateji olarak ele aldığımızda, aslında temel hedef basit ama ölümcül: Halkın gözünü ve enerjisini gerçek meselelerden uzaklaştırmak.
Ölü kedi teorisi, kelimenin tam anlamıyla, bir toplumun algı haritasını çizmek ve gözlerin baktığı yönü değiştirmek üzerine kurulu. Politikacılar, devletler, medya; bu stratejiyi ne zaman kullansa, halka bir “olay” sunar. “Bakın, buraya bakın!” dercesine, dikkatler bir anda istenen noktaya çekilirken, perde arkasında işler daha hızlı dönmeye başlar. Çünkü insanlar ölü kediyi izlerken, sahnenin gerisinde çok daha vahim meseleler şekillenir. Ekonomik kriz, yolsuzluk, askeri tehditler, adalet sistemindeki çöküşler… Ancak masaya konan o “ölü kedi,” tüm bu derin meseleleri silikleştirir.
Şimdi gelelim, bu teoriyi kullananlara. Hangi siyasi stratejist, ölü kedi teorisine başvurmaz ki? En üst düzey politikacılar, büyük medya kurumları, hatta bazen ünlü isimler bile bu oyunun birer piyonu haline gelir. Basit bir gündem saptırma hamlesiyle, toplumun nabzı istenen doğrultuda tutulur. Dikkatinizi verin, her büyük skandal ya da sorun döneminde, bir anda medya başka bir “çarpıcı” konuyla dolup taşar. Bir gün bir ünlünün sansasyonel hayatı manşetlerde boy gösterir, ertesi gün sözde kritik bir güvenlik açıklaması yapılır, derken, asıl sorunlar gölgede kalır.Bir toplumun kendi geleceğini inşa etmesi için bu teoriyi anlaması ve ona karşı bilinçlenmesi şarttır. Çünkü manipülasyonun en güçlü hali, fark edilmediği andır. Ölü kedi teorisini işler hale getiren medyatik mekanizmayı sorgulamak, her yeni gündemde kendimize “Asıl mesele ne?” sorusunu sormak, manipülasyon çarklarının işlemesini zorlaştıracaktır.
Ölü kedinin arkasında saklanan gerçekleri görmek, kitleleri uyutmak adına kullanılan suni gündemleri fark etmek, birey olarak bizlere düşen temel görevdir. Her yeni gündem, her “şok gelişme” ile gözümüzün önüne atılan kedilere kanmamak, asıl gerçekleri sorgulamak en önemli ilkedir. Olayların perde arkasını görmek, dikkatimizi dağıtmaya yönelik çabaları reddetmek, bu oyuna karşı durmanın en etkin yoludur.
Türkiye’de ölü kedi teorisinin izlerine rastlamak için çok uzaklara gitmemize gerek yok. Kendi ülkemizde, toplumu etkileyen devasa sorunların üzeri bir anda sahte bir gündemle örtülür. Örneğin, ekonominin günden güne çöküşüne, dış politikadaki geri adımlara, yolsuzluk iddialarına karşı, aniden ortaya atılan yeni bir skandal haberle toplumun gündemi başka bir yöne kayar. Mesela, “terör tehdidi” gibi bir mesele tam da ekonomik bir çöküşün tartışıldığı dönemde yeniden gündeme getirilir. Buradaki asıl mesele, dikkatleri dağıtmak, toplumu belirsizlik ve korku içinde bırakmak, halkın gerçek meselelerden soyutlanmasını sağlamaktır.Örneğin, ekonominin ciddi bir çöküş döneminde tam da halkın hükümete yönelik tepkisi yükselirken, aniden ortaya atılan “terör tehdidi” açıklamaları ve sınır ötesi operasyonlar, halkın gözünü başka yöne çevirmekte kullanılır. Bu tehditlerle yaratılan korku iklimi, tüm sorumluluğu dış etkenlere yönlendirerek halkın gerçek ekonomik sorunlarını ve çözümlerini tartışmasını engeller. Ölü kedi teorisi, dikkatleri yeniden sahte bir “milli güvenlik” meselesine çekerek esas meselelerin üstünün örtülmesini sağlar. Sonuç? Halk birbiriyle tartışmaya devam ederken perde arkasındaki sahneler sessizce sürdürülür.
Yine Türkiye’de, yolsuzluk iddialarının gündeme düştüğü dönemlerde, siyasi figürlerin iç çatışmalarına dair spekülasyonlar, suç örgütlerinin iç hesaplaşmaları ya da yerli sosyal medya fenomenlerinin “açıklamaları” ile toplum başka bir yöne odaklanır. Tam da bu esnada, halk asıl soru olan “Bu yolsuzluk iddialarının gerçekliği nedir?” sorusunu sormaktan uzaklaştırılmış olur. Yolsuzluklar tartışılacağına, herkes gözlerini ekrandaki “kediyi” izlemeye mecbur bırakılır.
Ölü kedi teorisi, iktidarların halkı sürekli kontrol altında tutma aracı haline gelmiştir. Bu, adeta modern manipülasyonun en kusursuz maskesidir. Halk, bu sahte gündemlere odaklanırken, perde arkasında kalan meselelerin sayısı her geçen gün katlanır. Türkiye’de ve dünyada bu teorinin uygulamalarına baktığımızda, asıl hedefin toplumun enerjisini çalmak olduğunu görmek zor değil. Çünkü mesele sadece bir skandalla halkı oyalamak değil; halkın zihninde bir kontrol mekanizması kurmak, algısını istediği yöne çevirebilmek. Bu öylesine güçlü bir stratejidir ki, insanlar bu oyunları fark etmeden, kendi dikkatlerini boşa harcarlar. Kimin yararına? Tabii ki sahne arkasındaki gücün yararına.
Bir toplumun gerçeklerden kopması, kendi iç çatışmalarına saplanması, her türlü manipülasyona açık hale gelmesi işte bu teorinin en derin arzusudur. Türkiye gibi hassas bölgelerde, her gün yeni bir “ölü kedi” masaya konur, her yeni günde asıl gündem gölgede bırakılır. İnsanlar birbiriyle tartışırken, gerçekte kimlerin bu oyunu kurduğu, hangi çıkarların korunduğu gözlerden kaçırılır. Bu taktikle, halk bir yandan diğerine savrulur, bir o meseleye, bir bu meseleye odaklanır, ama hiçbiri gerçek gündemi oluşturmaz.
Sonuç olarak, ölü kedi teorisi, bir halkı uyutmanın en etkili yollarından biridir. Kitleleri olaylar arasında koşturarak asıl problemleri gözden kaçıran bu manipülatif düzen, modern siyaset için vazgeçilmez bir silahtır. Her yeni ölü kedinin gündeme düştüğünde, sormamız gereken en temel soru şudur: “Bizden ne saklanıyor? Hangi sorun görmezden geliniyor?” Türkiye’nin en temel problemlerini konuşmak yerine, gündelik skandallarla ilgilendiğimiz her an, o ölü kedinin, bizden bir şeyler sakladığını bilmeliyiz. Bu teoriyle yüzleşmek, sadece gerçeği görmek için değil, aynı zamanda, irademizi ve aklımızı geri kazanmak için şarttır.